8 Mayıs 2008 Perşembe

Çocuk İstismarı Omü ( P-s-f) PDRGRUP

Uploaded on authorSTREAM by  aqses


GİRİŞ

Son yüz yıl içinde tanımlanabilmiş olsa da, ilk örneklerini antik çağlarda gördüğümüz çocuk istismarının bugün hala en önemli çocukluk çağı sorunu olduğunu görürüz. Bu konuda yapılmış çalışmalara baktığımızda, sorunun çözümündeki en büyük engelin çeşitli sebeplerle istismar vakalarının saklanması ve açığa çıkarılmasından korkulması ya da olanları doğal kabul etmek olduğu görülür. Kendisi ağır olan bu sorunun, açığa çıktığı anda sonuçları da ağır olmaktadır. Bu nedenle istismar vakaları mümkün olduğunca saklı tutulur ve görmezden gelinir.
Aslında bu konuda etkili çalışmaların yapılması bir "keyfiyet" değil, bir "zorunluluk" tur. Çünkü tüm araştırmalar göstermektedir ki cinsel istismara uğrayan bireylerin ileride yetişkin bireyler olduklarında cinsel saldırılara yönelme olasılıkları çok yüksektir. İşte tam bu noktada çocuk istismarı bireysel bir sorun olmaktan çıkıp toplumumuzun sorunu, "ötekilerin'' sorunu olmaktan çıkıp bizim çocuğumuzun sorunu olmaya başlar.
Bu farkındalığı toplum olarak kazanmak, gerekli duyarlılığa sahip olmak ve önleyici çalışmaların büyük bir hassasiyetle yapılması toplumun bilgilenmesi ile sağlanabilir. Çünkü çocuk istismarı konusunda bilgi sahibi olmak; istismarın ne olduğunu, nasıl olduğunu, kim tarafından kimlere uygulandığını, çocukların bundan gördüğü fiziksel ve duygusal zararları, istismarın toplumlardaki dehşet verici tarz ve boyutlarını bilmek demektir. İstismarın çocukları, nasıl "yaşayan ölü" lere çevirdiğini görmek demektir. Bir çocuk için; gökkuşağındaki tüm renklerin siyaha dönmesi, balon uçuracak kollarının bir ağacın dalları gibi hoyratça kırılması, sırtının şefkatle değil, kızılcık sopası ile sıvazlanması ve şarkı yerine dudaklarından inlemeler yükselmesinin ne demek olduğunu bilmek demektir.
Peki, "çocuk istismarı ve ihmali" konusunda bilgilenmek ve bilgilendirmek kimin görevidir? Devletlerin mi, devletlerin bu konuda görevlendirdiği kurum, kuruluş ve kişilerin mi, dernek ve sivil toplum örgütlerinin mi ya da duyarlı bireylerin midir? Bu durum hakkında insanları yeterince bilgilendirdiğimizde de kafalarını kuma gömerler mi? Diyelim ki gömdüler, yürek parçalayan feryatlara kulaklarını tıkayıp vicdanlarının sesini susturabilirler mi? Belki de tek çözüm şudur: Bu konuda süreli değil, sürekli yayın, herkese eğitim, halka eğitim vermek.
Çocuk istismarında, tüm boyutları ele alan bir tanım yapılırsa eğer; "Çocuğun sağlığını, fizik gelişimini, psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir yetişkin, toplum veya ülke tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan davranışlar çocuk istismarı kabul edilir.'' Tanım aynı zamanda çocuğun istismar veya şiddet olarak algılamadığı veya yetişkinlerin istismar olarak kabul etmediği davranışları da içine alır. Davranışın mutlak, çocuk tarafından algılanması veya yetişkin tarafından bilinçli olarak yapılması şart değildir.
Çocuk İhmali ise;"ailenin, ilgili kurumların ya da devletin çocuğa karşı en temel sorumluluklarını yerine getirmemesi" şeklinde tanımlanabilir. İhmal çocukların eşit hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılması sonucunda onların en üst düzeyde gelişimlerini engelleyici davranışlar olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuğun bakım ve beslenme gereksinimlerinin yeterince karşılanmaması, gerekli tıbbi müdahalelerin yapılmaması, anne baba olarak çocuğa "danışmanlık görevinin yeterince yerine getirilmemesi ve çocuğun tek başına bırakılması ihmal davranışıdır.
Bu gün çocukların öldürülmesi en ağır istismar şekli olarak tanımlansa da geçmişte çeşitli toplumlarda; ilahlara kurban etme adı altında pek çok çocuk ölmüştür. Hatta bazı toplumlarda çocukların bazı organları geleneksel olarak kesilmiş ve çocuklar sakat bırakılmışlardır. Eski yunanda ise; babaya çocuğuna kötü davranma ve gerekirse öldürme izni, ırkın özelliğini koruma adı altında verilmiştir. Hele gayrı meşru çocuklar, tarih boyunca istismara uğramayı hak eden çocuklar olarak tanımlanmışlardır. Hindistan'da ikiz çocuğu olan kadının iki ayrı erkekle ilişki kurduğu düşünülerek kötü davranıldığı da bilinmektedir. Birçok ülkede ise yeni doğan çocukların suya atılarak, yaşamaya yetecek kadar güçlü olup olmadıklarına bakıldığı dönemler olmuştur. Sadece ölüm ya da sakatlık değil bu dönemlerde çocukların alınıp satılması da yaygın istismar olgularından olmuştur.
Ülkemizde çocuk istismarı ile ilgili yapılan araştırmalar göstermektedir ki; çocuklarımız halen bugün, bu zamanda,
" Eğitim aracı olarak dayağın kullanıldığı,
" Ebeveynlerin öfke boşaltım aracı olarak çocuklarını kullanabildikleri
" Aç, susuz, bakımsız ve ilgisiz bırakılabildikleri
" Her yaşta terk edilebildikleri, sahipsiz, duygusal ve sosyal olarak yalnız bırakılabildikleri
" Anne ve babanın arasında kalarak ruhen ikiye bölünebildikleri
" Korkutma ile eğitim ve tehdit edildikleri
" Sürekli aşağılama, kınama ve hakarete maruz kalabildikleri
" Her türlü fiziksel, duygusal ve cinsel istismara maruz kalabildikleri bir dünyada yaşamaktadırlar.
Dünyaya gelişlerini ve başlarına gelenleri kontrol edemeyecek bu küçücük beden ve ruhların, yaşadıklarından sorumlu tutulmaları mümkün olmadığına göre, bu gün ortada bireysel ve toplumsal bir sorun varsa, bu biz yetişkinlerin sorunudur ve çözmek de bizim işimizdir. Çocuk istismarı konusunda duyarlılık toplumsal bir görevdir.(Aksakal,2006)

ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİNİN TANIMLANMASI

Çocuğun ihmal ve istismarı anne, baba veya çocuğun bakımı, sağlığı ve korunmasından sorumlu kişilerin ihmal ettiği eylemler sonucunda çocuğun her türlü fiziksel, ruhsal veya sosyal açıdan zarar görmesi olarak tanımlanabilir. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Çocuk ihmal ve istismarına ilişkin çalışmalar ülkemizde çok yenidir ve sayısal veriler oldukça yetersizdir. Ancak son 15-20 yıldır, konuya ilginin artmış olduğu izlenmektedir. Bu ilgi giderek ihmal ve istismara ilişkin ülke genelinde bilgilerimizin artmasına, koruma ve önleme çalışmalarının hız kazanmasına neden olmuştur.
İstismarın birçok etmenin bileşimi sonucu ortaya çıktığını biliyoruz. Tüm bunlara karşın, her gün belki de her saat dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk ihmal ya da istismar ile karşı karşıya kalmaktadır. Ancak, ihmal ve istismar bir yazgı değildir. Gerekli koşullar yerine getirilirse önlenebilmektedir. Bu koşullardan biri, belki de en önemlisi, çocuğun yüksek menfaatlerini korumak adına, onun temel gereksinimlerine duyarlı olmak, aileyi ve toplumda çocuk için önemli olan kişi, kurum ve kuruluşları ihmal ve istismar konusunda bilgilendirmektir. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Çocuğun ihmal ve istismarının sonuçları aile ve okul ortamlarında izlenebilir. Özellikle okulun, ihmal ve istismarı tanıma, değerlendirme ve yönlendirmede önemli işlevleri vardır. Çünkü eğitimciler çocukların tüm özelliklerini tanıma ve eğitimleri sırasında bu eğitime engel olacak zorlukları değerlendirebilme, ortadan kaldırabilme adına yetiştirilmişlerdir. Bu özel eğitim onları, çocuk adına toplumda önemli bir yere taşır.
Çocuğun ihmal ve istismarının etkileri; çocuğun öğrenmesini engelleyen önemli etmenlerden biridir. Tüm gün çocukla birlikte olan, onun özelliklerini iyi tanıyan eğitimciler çocuklarda meydana gelecek değişiklikleri davranış ve görünümleriyle tanıma şansına sahiptirler. Tanıyabilmeyi, değerlendirebilmeyi ve yönlendirebilmeyi de beraberinde getirmektedir.
(http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)
Aşağıda çocuk istismarına ilişkin farklı kaynaklardan alınmış tanımlar yer almaktadır.
Çocuk istismarı, çok geniş anlamda, belli bir zaman dilimi içerisinde bir yetişkin tarafından çocuğun o kültürde kabul edilmeyen bir davranışa maruz kalması şeklinde tanımlanabilir. Bu davranışlar ülke içinde veya ülkeler arasında farklı boyutlarda gözlenebilir. (http://www.ttb.org.tr)
WHO'nun 1985'de yapmış olduğu tanıma göre ise "çocuğun, sağlığını, fizik gelişimini, psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir yetişkin, toplumu veya ülkesi tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan davranışlar çocuk istismarı" olarak kabul edilir. Tanım aynı zamanda çocuğun istismar veya şiddet olarak algılamadığı veya yetişkinlerin istismar olarak kabul etmediği davranışları da içine alır. Davranışın mutlak, çocuk tarafından algılanması veya yetişkin tarafından bilinçli olarak yapılması şart değildir. Çocuk istismarı çeşitleri ele alındığında fiziksel, cinsel ve duygusal istismar ile ihmal ayrı ayrı incelenmelidir. (http://www.ttb.org.tr)
Çocuğun sağlığını, fizik ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan hareket ya da davranışlara "Çocuk İstismarı" denmektedir. Çocuğun sağlığı, fiziksel veya psikolojik gelişimi için gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise "Çocuk İhmali" olarak tanımlanmaktadır. Çocuk istismarı ve ihmali, ana baba ya da bakıcı gibi bir erişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz ya da hasar verici olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da kısıtlayan eylem ve eylemsizliklerin tümüdür. Bu eylem ya da eylemsizliklerin sonucu olarak çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık ve güvenliğinin tehlikeye girmesi söz konusudur. Çocuk istismarı; fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar olarak, çocuk ihmali ise fiziksel ya da duygusal ihmal olarak ayrılmaktadır. İstismar ve ihmalin bu farklı şekilleri yalnız aileleri değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır. (http://www.psikoloji.gen.tr)
Çocuk istismarı tıp literatüründe ilk kez 1946 yılında Caffey adındaki bir radyolojist tarafından subdural hematomla birlikte uzun kemiklerde kırıkları olan çocuklarda tanımlanmıştır. Daha sonraki çalışmalar 1953'te Silverman, 1955'te Neeley tarafından gerçekleştirilmiştir. 1962 yılında ise C. Henry Kempe tarafından ilk kez "Hırpalanmış Çocuk Sendromu" terimini kullanmıştır. İstismar; çocuklara karşı onların her türlü fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerini engelleyen her türlü eylem olarak tanımlanabilir. İhmal ise çocuğun gelişimsel, fiziksel, duygusal gereksinimlerini karşılayamama, başaramama olarak tanımlanmaktadır. İstismar ve ihmal arasındaki farklılık ise istismarın aktif, ihmalin pasif olaylar ve olgular olmasıdır.( Bahçecik ve Alpar;2005)
Çocuk ihmali genelde ailenin, ilgili kurumların ya da devletin çocuğa karşı en temel sorumluluklarını yerine getirmemesi şeklinde tanımlanabilir. Bir bütün olarak toplum, kurumlar ve bireyler tarafından geliştirilen ihmal davranışı, çocukların eşit hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılması sonucunda onların en üst düzeyde gelişimlerini engelleyici davranışlar olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuğun bakım ve beslenme gereksinimlerinin yeterince karşılanmaması gerekli tıbbi müdahalelerin yapılmaması, anne baba olarak çocuğa karşı danışmanlık görevinin yeterince yerine getirilmemesi ve çocuğun tek başına bırakılması ihmal davranışına örnek olarak verilebilir. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ cocukistismariveonlenmesi.doc)
İhmal ve istismarı birbirinden ayıran en temel nokta istismarın aktif, ihmalin ise pasif bir olgu olmasıdır. Çocuk ihmal ve istismarı, çocuğun normal fiziksel ve zihinsel gelişimini kısıtlayıcı olan fiziksel, duygusal ve cinsel ihmal ve istismarı içermektedir. Ancak bunları birbirinden ayırmak oldukça zordur. (http://yayim. meb.gov.tr/dergiler/)
Çocukların bedensel, zihinsel ya da ruhsal sağlıklarına zarar veren, gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlar çocukları 5 şekilde örseleyebilmektedir: (http://www.sosyalhizmetuzmani.org)
1. Fiziksel: Bir erişkinin itaati sağlama, cezalandırma ya da öfke boşaltma amacı ile elle ve/veya aletle çocuğun vücudunun herhangi bir yerine iz bırakacak şekilde şiddet uygulayarak çocuğa bir zarar verilmesidir. Bu dövülme, yanma, ısırılma vb. yollarla olabilir. Sadece dayak değil, çocuğu yaralayan, vücudunda iz bırakan, kaza dışındaki her türlü eylem "Fiziksel İstismardır".
2. Cinsel: Çocuğun kendisinden en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz amacı ile zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. Çocuğun rızası olsun olmasın ırzına geçilmesi, cinsel organlarının ellenmesi, müstehcen sözlere maruz bırakılması, yetişkinin cinsel organlarını okşamaya yöneltilmesi veya zorlanması, çocuğun pornografide ya da fuhuşta kullanılması, çocuğa pornografik materyal izlettirilmesi, teşhircilik vb. gibi davranışlara maruz bırakılması "Cinsel İstismardır".
3. Duygusal: Çocuğun içgörüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her türlü eylem ya da eylemsizliktir. Reddetme, yalnız bırakma, aşırı koruma, aşırı hoşgörü, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma, sürekli eleştiri, aşağılama, tehdit, korkutma, yıldırma, suça yöneltme, suçlama, yok sayma, çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma, çocuğu aile içi uyuşmazlıklarda taraf tutmaya zorlama, aile içi şiddete tanık etme vb. davranışlar "Duygusal İstismardır".
4. Ekonomik: Çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak çalışması veya çalıştırılması "Ekonomik İstismardır".
5. Çocuk İhmali: Çocuğun beslenme, barınma, giyim, hijyen, oyun, eğitim, güvenlik ve sağlık hizmetini sağlama görevinin reddedilmesi ya da yerine getirilmemesidir. Fiziksel ya da duygusal sağlığa bilinçli ve isteyerek zarar verildiği taktirde "AKTİF" (buluntu bebeklerde olduğu gibi); bilgisizlik, olanaksızlık, umursamazlık gibi nedenlerle oluşursa "PASİF" çocuk ihmalinden söz edilir. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org)

İHMAL VE iSTİSMARIN NEDENLERİ

Çocuğun ihmal ve istismar edilmesine neden olan faktörleri iç ve dış stres faktörleri olarak gruplamak mümkündür. Dış stres faktörleri; bazı ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel özellikler ailede sıkıntı yaratarak çocuğun ihmal ve istismarına yol açabilir. Ekonomik yetersizlik aile için en önemli stres kaynaklarından biri olup yoksulluk, işsizlik, borçlanma şeklinde kendini gösterebilir. Aynı zamanda iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları, sağlıksızlık gibi sorunları da beraberinde getirebilir.İç stres faktörleri ise anne-babanın kişilik yapısı, çocuğun özellikleri ve çevreye bağlı olarak çocuktan gereğinden fazla istekte bulunulması şeklinde gruplandırılabilir. Anne-baba yoksunluğu ise ayrı bir iç stres faktörü olarak ele alınabilir. Ölüm, boşanma veya ayrı bir yerde çalışma nedeniyle parçalanmış aileler, çocuk istismarında önemli bir risk grubunu oluşturmaktadır. Anne-baba tarafından ihmal ve istismar edilme, anne-baba arasındaki şiddete tanık olma, parçalanmış aileden gelme veya çeşitli aile sorunlarının çocukta yarattığı duygular çocuğun yaşam biçimini ve ilişkilerini önemli ölçüde etkileyerek çocuğun bunları öğrenerek taklit etmesine, dolayısıyla istismarcı bir kişilik kazanmasına neden olabilir.
(http://www.sosyalhizmetuzmani.org)
Bu nedenleri sosyolojik ve psikolojik nedenler olarak biraz daha açabiliriz:

1. SOSYOLOJİK NEDENLER:

o Ekonomik nedenler:
Yüksek düzeyde işsizlik, fakirlik, barınaktan yoksun olma, standartların altında ya da kalabalık ev ortamları ihmal ve istismarın her türüne zemin hazırlayan etmenler olabilirler.
o Yeterli Sosyal Desteğin Olmaması:
Göç ya da kayıplar yüzünden aile bireylerinin sosyal desteğinden yoksun kalma ya da boşanmaların artması ve çocuk yetiştirmenin tek bir ebeveynin üzerine kalması gibi faktörler zaten zor olan yaşam koşullarını daha da güçleştiren faktörlerdir ve aşırı derecede strese yol açarlar.
Bir diğer neden ise her iki ebeveynin de çalışmak zorunda kalması ve çocuğun bilgisiz ve yetersiz bir bakıcının eline bırakılmasıdır.
Son yıllarda genç hamileliğinin artması ihmal ve istismarı doğuran etmenler arasında sayılabilir.
Çocuk yetiştirme biçimleri: Ebeveynlerin her anlamda olumsuz yaşam koşullarında büyümüş olmaları, onların bir çocuğu büyütmek için gerekli olan bilgi, beceri ve isteklerinin gelişmesini engellemiş olabilir.
o Medya: Medyanın yaşamımızdaki eğitici, bilgilendirici ve eğlendirici rolü tartışmasız çok büyüktür.
Ancak, saldırganlık, şiddet ve istismarı içeren görüntülerin teşhir edilmesinin ihmal ve istismar üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu da bilinmektedir.
Madde bağımlılığı: Madde bağımlılığı da ihmal ve istismarda rol oynayan etmenler arasında sayılmaktadır. (http://www.ilkokuma.com/yararli_ sunular.htm)

2. PSİKOLOJİK NEDENLER

Ruh sağlığının temelleri bebeklikte ve çocukluktaki duygusal gelişime bağlıdır. Ebeveynin bebeğin duygularına ya da kendisini açığa vuran davranışlarına yanıt vermesi, bebekle anne arasında bir sevgi bağının oluşmasına yol açar. Bu bağ yaşamın ilk aylarından itibaren gelişmeye başlar ve ebeveynin davranışsal tepkisi ve süre giden ana çocuk ilişki döngüsüyle yakından ilişkilidir.
Anne-çocuk ya da çocuğun bakımını sağlayan kişi ve çocuk arasında kurulan bu çok özel sıcak, yakın ve sürekliliği olan ilişki, çocukluğun ilerki yıllarında ya da yetişkinlikte diğer insanlarla kurulan ilişkiler üzerinde çok derin bir etkiye sahiptir.
Bebeğin kendisine bakan kişiye sağlam ve sağlıklı bir şekilde bağlanması ilerde diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurmasıyla yakından ilişkidir. Diğer taraftan, yetersiz ya da zayıf bağlanma ileriki yıllardaki duygusal ve davranışsal sorunlara bir temel oluşturmaktadır.
Bağlanmanın sağlıklı olamaması pek çok nedenden kaynaklanabilir:
Bunlar arasında;
" Hamilelikte bebeğin reddedilmesi,
" Yaşamın ilk üç yılında uzun dönemlerde hastanede kalınması,
" Hamilelikte ya da doğumdan sonra madde bağımlılığı,
" Bakımın birden fazla kişi tarafından verilmesi,
" Yaşanılan mekânın sıkça değiştirilmesi,
" Erken yaşta yaşanan kayıplar,
" Katı ve tutarsız ebeveyn tutumları,
" Aşırı müsamaha gösteren ebeveyn tutumları,
" Fiziksel ya da cinsel istismar, ihmal, kronik hastalıklar gibi etmenler vardır.
Bağlanma ve ihmal, istismar arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmaların ortaya koyduğu nokta şudur; çocukken yaşanılan yetersiz ya da istismarcı bakımdan çok, yaşamın ilk yıllarına ait adı konulmayan yoksunluklar ve çözümlenmemiş duygular ebeveynlerin çocuklarına güvenli psikolojik bağlanmanın gelişimi için gerekli olan sürekli ilgi ve bakımı verme becerisinden alıkoymaktadır.
" Ailedeki ruh hastalıkları
" Ailedeki sosyal becerilerin ve iletişimin zayıf olması
" Çocuğa İlişkin Özellikler:
Bazı çocuklar diğerlerine nazaran daha fazla istismar edilme riski altındadır. Doğuştan engeli olan ya da kronik hastalığı olan çocukların bakımı çok zor olabilir ve diğer koşulların da baskısıyla (ekonomik nedenler, stres, madde bağımlılığı gibi) ihmal ya da istismara açık bir hale gelebilirler.
" Aile Özellikleri
İhmal davranışları sergileyen aileler, diğer ailelere oranla, çocukların temel gereksinimlerini karşılamada oldukça kıt kaynaklara sahip çok çocuklu(ortalama üç ya da daha fazla) aileler oldukları gözlemlenmektedir.
Çocuğun ihmali çocuğun kötüye kullanımının en yaygın şeklidir ve 'barınak, yiyecek, giyecek, eğitim, denetim, sevgi, tıbbi bakım gibi onun fiziksel, bilişsel ve duygusal yetilerinin gelişimi için gerekli olan gereksinimlerinin karşılanmaması ve yaşa uygun olan bakımın verilmemesi' olarak tanımlanır.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

İHMALİN FİZİKSEL GÖSTERGELERİ

Yeterli derecede denetlenmeme:
" Yalnız bırakılmaması gereken yaşta olan bir çocuğun normalden uzun bir süre yalnız bırakılması,
" Evin içinde ya da dışarıda olası tehlikelerden çocuğun korunmaması
" Sık sık kazaya uğrama
" Uygun olmayan kişilerin bakımına bırakılması: örneğin kendinden sadece bir iki yaş büyük başka bir çocuğun ya da çocuğa göz kulak olamayacak bir yetişkinin (bir alkoliğin; çok yaşlı birinin) bakımına bırakılması
" Çocuğun terk edilmesi
" Çocuğun evden kovulması
" Evden kaçan bir çocuğun yeniden eve kabul edilmemesi
Eğitimin aksaması:
" Çocuğun okula gitme yaşı geldiği halde okula kaydedilmemesi,
" Kız çocuk olduğu için okula kaydedilmemesi,
" Çocuğun okul devamsızlığına göz yumulması,
" Geçerli bir neden olmadığı halde ailenin okul toplantılarına katılmaması,
" Çağrıldıkları halde okula gitmemesi,
" Çocuk hakkındaki soruların yanıtlanmaması ya da bilinmemesi,
" Özel eğitime gereksinim duyan çocuğun bu eğitimi almasının engellenmesi.
Tıbbi bakım, sağlık ve hijyen koşullarının yerine getirilmemesi:
" Ekonomik açıdan koşullar elverdiği ve gereksinim duyulduğu halde çocuğun tıbbi bakımının yerine getirilmemesi ya da ertelenmesi,
" Eksik ve kötü beslenme: Çocuğun yaşıtlarına göre kilosunun çok düşük olması, çocuğun sürekli yiyecek çalma ya da istifleme davranışı göstermesi, sağlıklı büyümesi için gerekli ya da uygun besinlerin verilmemesi,
" Çocuğun aşırı derecede pis ve bakımsız olması; ciltte hijyenin yeterli derecede sağlanamamasından doğan yaralar, kaşıntılar
" Çocuğun mevsime göre giydirilmemesi
" Güvenli ya da uygun olmayan yerlerde barındırma
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

İHMALİN DAVRANIŞSAL GÖSTERGELERİ

" Çocuğun konuşmasına izin verilmemesi: Konuşurken lafının ağzına tıkılması ya da söylediklerinin umursanmaması
" Çocuğun aşırı uçta davranışlar sergilemesi: Bir an alışılmışın dışında saldırgan ve yıkıcıyken diğer bir an aşırı derecede pasif ve içekapanık olması ya da altını ıslatma, parmak emme gibi regresif (geriye dönüş) davranışlar sergilemesi
" Çocuğun en küçük hatayı ya da kazayı - birşey dökmek, kırmak gibi- ailesine söylemekten korkması
" Gelişimsel gecikmeler: Görünen bir fiziksel neden olmaksızın konuşma, motor ve duyusal becerilerde ciddi düzeyde gecikmeler; yetersiz beslenme ve uyaran eksikliğine bağlı olarak zihinsel gelişme geriliği
" Uyaran eksikliğine bağlı olarak iletişim kurmada güçlük
" Öğrenme güçlüğü
" Sevgi ve ilgi açlığı
" Madde kullanımı: Çocuğun alkol, sigara ya da uyuşturucu gibi maddeleri kullanmasına göz yumulması
Uyarı: Yukarıda tanımlanan göstergelerin değerlendirilmesinde iki nokta mutlaka dikkate alınmalıdır:
1. Göstergelerin sürekliliği: Bir çocuğun ihmal edildiğini söyleyebilmek için bu göstergelerin uzun bir zaman dilimi içinde tekrar tekrar gözlenmesi; diğer bir deyişle süreklilik taşıması gerekmektedir.
2. Sosyo- ekonomik faktörler: İhmal göstergelerinin ailenin sosyo-ekonomik düzeyi dikkate alınarak değerlendirilmesi; maddi açıdan olanakların elvermemesi ile ihmalin karıştırılmaması gerekmektedir. İhmal vakalarında koşullar elverdiği halde ya da elverdiği ölçüde çocuğun fiziksel, duygusal ve tıbbi bakımının uygun bir biçimde yerine getirilmemesi söz konusudur.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

FİZİKSEL İSTİSMAR

Fiziksel istismar, istismarın en iyi tanınan şeklidir ve 'bir kaza olmaksızın, fiziksel travma ya da yaralanmalarla sonuçlanan herhangi bir davranış biçimi' olarak da tanımlanır. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Fiziksel istismar, 18 yaşından küçük çocuk ya da gencin ana babası ya da bakımından sorumlu başka kişi tarafından sağlığına zarar verecek biçimde fiziksel hasara uğraması, yaralanması ya da yaralanma riski taşımasıdır. Bu hasar; elle ya da bir nesneyle vurularak, itilerek, sarsılarak, yakılarak ya da ısırılarak oluşabilmektedir. Fiziksel ihmal, 18 yaşından küçük çocuk ya da gencin yetersiz besleme, giydirme, hijyen ya da bakım verme sonucunda zarara uğramasıdır (http://www.psikoloji.gen.tr)
Fiziksel istismarın bir diğer adı da şiddettir. Şiddet olgusu günümüz toplumlarının temel sorunlarından birisidir. Yine buna paralel olarak şiddet sosyal bilimcilerin ve ruhbilimcilerin de temel araştırma konularından biri haline gelmiştir. Ancak yapılan tüm çalışmalara rağmen henüz şiddet olgusu üzerinde ortak bir tanımlamaya varılamamıştır. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ cocukistismari veonlenmesi.doc)
Fiziksel istismar yaralanmaları çimdikleme, ısırma, vurma, tekmeleme, yakma, ağzı kapatarak boğmaya teşebbüs etme, şiddetli bir şekilde sarsma ya da herhangi bir başka şekilde çocuğun bedenine zarar vermektir. Bu yaralanmaların bir kısmı çocuk oyun oynarken kaza ile olmuş olabilir; ancak yaraların yeri, yaralanmanın sıklığı fiziksel istismardan şüphelenmeye yönlendirmelidir
Sözcük anlamlarına bakıldığında Türkçe'de "Şiddet"; sert ve katı davranış, kaba kuvvet kullanma, karşıt tutumda olanlara karşı kaba kuvvet kullanma, sertlik anlamına gelmektedir. Şiddet; bir kişiye güç ya da baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak, şiddet uygulama eylemi ise zorlama, saldırı, kaba kuvvet, bedensel ya da psikolojik acı çektirme ya da işkence, vurma, yaralama olarak da tanımlanabilir. Dar anlamıyla ele alındığında şiddet, insanın bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici bir edim olarak tanımlanır. İnsanın kendine yönelik yıkıcılığını temsil eden intihar (özkıyım) da bu grupta değerlendirilmektedir.
(http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Ancak tüm ülkelerde baskın bir eğilim ve davranış olan savaş, şiddet ve kötü muamele, dünyada milyonlarca çocuğu bir "Şiddet Kültürü" ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bugün dünyanın her yerinde çocuklar; okulda, evde, sokakta, bakım kurumlarında ya da toplumun farklı kesimlerinde şiddetin çeşitli şekilleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Şiddet; fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik yönleri ile toplumun hemen her kesiminde çocukların karşısına çıkmakta ve çocukları, bazen şiddetin tanığı, bazen de şiddetin mağduru ya da şiddeti uygulayan kişiler olarak karşımıza çıkarmaktadır. Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, şiddet kültürü ile yetişen çocuklar ileride bu şiddeti uygulayan kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ cocukistismariveonlenmesi.doc)
Çocuğa yönelik şiddet, günümüzde en yaygın olan ve meşru görülen şiddet biçimidir. Çocuğa karşı şiddetin yıkıcı etkileri yüzeysel yaralamalardan sürekli fiziksel, bilişsel ve duygusal bozukluğa ve hatta ölümlere yol açabilmektedir. Kinard'a göre çocuklar, olumsuz olayların sonuçlarının kendi kontrolleri dışında olduğu inancını taşırlar. Sosyal roller karmaşıklaştıkça bu rollere daha zor adapte olurlar, daha az anlayış geliştirirler. Duygusal olarak ise, şiddete maruz kalan çocukların çevrelerine daha az güven duydukları ve özellikle başarısız sonuçlar söz konusuysa daha gerçekçi oldukları görülmektedir.Ayrıca saldırıya maruz kalan çocuklar büyük ölçüde kendilerine zarar verici davranış eğilimleri göstermektedir.
(http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismarive onlenmesi.doc)
Fiziksel istismara maruz kalan çocuklar gördükleri muamelenin dışa yansıması sonucu aşırı saldırgan çocuklar olabilmektedirler. Ayrıca bir diğer olasılık da gördükleri muamele sonucu; bu durum karşısında ezilen, aşırı içe dönük, ürkek, yüksek kaygılı çocuklar olmaları da söz konusudur.( Aydın,2005)
Fiziksel istismar ve ihmalin yaygınlığının tam olarak belirlenmesi oldukça güçtür.Fiziksel istismarın çoğunlukla "kaza" olduğu düşünülerek gözden kaçırıldığı öne sürülmektedir. Fiziksel ihmalin ise çok daha yüksek oranda meydana geldiği düşünülmektedir. Fiziksel istismarda kız erkek oranı arasında belirgin bir fark bulunmamaktadır. Ancak cinsiyet dağılımı kurbanın yaşı ile değişiklik gösterebilmektedir, örneğin; ergenlik çağında kızlar daha fazla fiziksel istismarla karşı karşıya kalabilmektedir. Fiziksel istismar en çok dört sekiz yaşlarındaki çocuklara yönelik olmaktadır ve yaşla istismar oranı azalmaktadır. Anne yaşına bakıldığında 20 yaş ve altındaki annelerin çocuklarına daha sık olarak fiziksel istismarda bulundukları gözlenmektedir. Çocuklara yönelik fiziksel istismarda annelerin oranı daha yüksek iken, ergenlere yönelik olanlarda babaların sorumlu oldukları saptanmıştır. (http://www.psikoloji.gen.tr)
Ülkemizde 50.473 çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'nin 16 ilinde 4-12 yaşları arasındaki çocukların % 62,6' sının fiziksel cezaya maruz kaldığı tespit edilmiştir. Yaş grubu itibariyle en yüksek fiziksel ceza % 67,3 oranıyla 7 yaş grubunda ve en düşük fiziksel cezanın ise % 48,7 ile 12 yaş grubunda olduğu bildirilmiştir (Bilir ve ark, 1991).
Fiziksel istismar çocuk istismarı konusunda çalışan uzmanların ilk dikkatini çeken istismar türüdür.Fiziksel istismarın diğer istismar türlerine göre tespit edilmesi daha kolay olmaktadır. Kempe "örselenmiş çocuk sendromu" tanısını koyarak istismar konusundaki çalışmaların hızlanmasına sebep olmuştur. Fiziksel Örselenme ve bu durumun nesnel sonuçları durumun ağırlığına göre; klinik teşhiste iç organlarda hasar durumundan, kafa travmaları, kırıklar, çıkıklar, yanma ve zehirlenmelerden ödemlere, ekimozlara (v.b) kadar uzanır.(Aydın,2005)
Bu çerçevede modern toplumların üzerinde durması gereken şey, motive edici unsurların kontrol altına alınmaması durumunda, kendileri için şiddetin daima potansiyel bir tehdit unsuru olacağıdır. (http://www.sosyalhizmetuzmani. org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Fiziksel istismar ve ihmalin nedenine ilişkin basit bir açıklama getirmek olası değildir. Birçok araştırmacı, ana baba, çocuk ve çevre ile ilişkili etyolojik etkenlerin istismar ve ihmalin oluşumunda etkili olduğu görüşünde birleşmektedir. Fiziksel istismar ve ihmal için, bakım verene ilişkin risk etkenleri olarak; psikiyatrik bozukluk, madde kullanımı, sosyal destek yokluğu, çocuklukta kendine de istismarda bulunulması gibi özellikler bildirilmektedir. (http://www.psikoloji.gen.tr)
Yapılan bazı araştırma sonuçlarına göre;
" Çocuğa karşı şiddetin yaşandığı ailelerde karı - koca çatışması, tatminsiz evlilik gibi özellikler bulunmuş ve aile içinde genellikle sözlü denebilecek bir şiddetin yaşandığı görülmüştür.
" Ebeveynlerden birinin üvey olması durumunda çocuğun şiddetle karşılaşma olasılığı fazladır.
" Çocuk bakımı ve karar alma konusunda eşit dağılımın yaşanmadığı ailelerde çocuğa karşı şiddet oranı yüksektir.
" Ayrıca, büyük ölçüde ailenin yaşadığı sıkıntılar ve ani değişmelerle çocuğa karşı şiddet arasında bir ilişki kurulmaktadır.
" Sağlık, ekonomik ve sosyal olanakların elde edilebilirliği ile şiddet arasındaki ilişkiye göre ise, şiddetin yaşandığı ailelerin daha az oranda toplumsal organizasyonlara katıldığı görülmüştür.
" Türkiye'de yapılan çalışmalar ise "özellikle geleneksel aile yapılarında, konuşarak ikna etme yerine; fiziksel cezalandırma yöntemlerinin sıklıkla kullanıldığını göstermektedir. (http://www.sosyalhizmetuzmani. org)
Aral'ın fiziksel istismar ve çocuk adlı çalışmasında çocukların %65,72'sinin anne yada babası tarafından fiziksel olarak istismar edildikleri belirlenmiştir.Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine 1.1.1993-31.12.1993 tarihleri arasında başvuran 798 hastanın dosyası geriye dönük olarak, çocuğa kötü davranış (=çocuğa kötü muamele) açısından incelenmiştir. Hazırlanan bir formata göre olguların sosyodemografik özellikleri, kötü davranış açısından taşıdıkları risk etkenleri, kötü davranılanlarda olayın tipi, şiddeti ve kötü davrananın yakınlığı belirlenmiştir. Kötü davranılanlarla davranılmayanlar sosyodemografik özellikler ve risk etkenleri açısından karşılaştırılmıştır. 342'si kız, 456'sı erkek olan olguların yaş ortalaması 9.32 + 3.53 olarak saptanmıştır. Olguların 288'ine (%36.09) kötü davranıldığı, bunların 167'sinde (%57.99) fiziksel, 62'sinde (%21.53) duygusal, 59'unda (%20.48) ise hem fiziksel hem duygusal kötü davranmanın söz konusu olduğu saptanmıştır.Kötü davranma şiddeti 112 olguda (%38.89) hafif, 122 olguda (%42.36) orta, 54 olguda (%18.75) ise ağır olarak belirlenmiştir. Kötü davranılmayan olgularda hazırlayıcı risk etkeni varlığı %46 iken, davranılanlarda %100 (p<0.001); birden fazla risk etkeni varlığı ise iki grupta sırasıyla %41 ve %62 (p<0.01) olarak bulunmuştur.( Bahçecik ve Alpar,2005)
Yine İzmir'de çeşitli hastanelerde yapılan çalışmaya göre:
Bulgular: 32 olgunun özellikleri şöyle idi: Hastane dağılım: Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi %59; Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi %19; Ege Üniversite Hastanesi %13; Tepecik Sosyal Sigortalar Hastanesi %6; Atatürk Devlet Hastanesi %3. Yaş ve cins dağılımı: İki ay 25 yaş; %41 erkek, %59 kız. İstismarcı: Baba %72, anne %34, birden fazla %19. İstismar tipi / lezyon: Ensest/cinsel istismar %38, boğma %13, ağır ihmal %13, kırık %9, zehirleme %9, yakma %6, intrakraniyal kanama %6, yumuşak doku lezyonu %6, saf psikolojik istismar %3. Yüzde 94'ünde birden fazla çocuk istismarı risk faktörü saptanmıştır. Yüzde 72'si SHM'e bildirildi ve bunların %52'si izlenebildi. Yüzde 56'sı İzmir Çocuk İstismarı Araştırma Grubunun desteğiyle normal uyum ve sağlığına kavuşmuştur. Yüzde 13'ü hayatını kaybettmiş, %31'i izlenememiştir.( Bahçecik ve Alpar,2005)
Yukarıda belirtilen araştırmalarda olduğu gibi fiziksel istismar vakalarında kafatasının altında darp sonucu oluşan kanamalar, sigaradan oluşan yanık izleri, kemiklerde kırıklar, morarmalar, çürükler ve bereler gibi kaza sonucu olmayan çeşitli nitelikte yaralanmalar tespit edilmiştir.( Bahçecik ve Alpar,2005)


















Fiziksel istismarın şiddet boyutu sadece ebeveynlerle sınırlı kalmayıp çocuğun sosyalleşme sürecinde önemli yeri olan ve aile dışındaki okul, sokak, medya ve hatta toplumda da yer almaktadır. ( Bahçecik ve Alpar,2005)
Çocuk istismarının en önemli sorunlarında biride bizim kültürümüzde yaygın olan terbiye ve eğitim maksadı ile hafif olan şiddetin hoş görülmesidir. Toplumda çocuklara yönelik şiddet olaylarına ancak ölüm ve ölüm sınırına gelmiş ağır şiddet içeren olaylar karşısında duyarlılık oluşmuştur.(Bahçecik ve Alpar,2005)
Fiziksel istismar olayları çeşitli başlıklar altında incelenebilir:
Bunlar içerisinde istismarı yapan kişilere göre olan bir sınıflama vardır ki ; Buna göre aile içinde çocukların kaza dışı yaralanmalarına "Ebeveyn tarafından istismar" (Parental abuse) buna karşılık okul, yuva, yetiştirme yurdu veya kamp gibi kurumlarda yönetici ya da öğretmenler tarafından uygulanan istismar olaylarına ise "Kurumda istismar" (Institutional Abuse) ismi verilmektedir. Bu sınıflama özellikle önleme programlarını oluştururken büyük önem taşımaktadır. Okullardaki fiziksel istismar olgularına yönelik yapılacak bir çalışmada öncelik eğiticilerin öğrencilere yönelik olarak uyguladıkları istismardır. Ama evdeki şiddet devam ettiği sürece bunun tek başına önlenmesinin çok fazla yararı bulunmamaktadır. Ümraniye"deki bir okulun müdürünün saptaması şöyle olmuştu:
"Okulda öğrenciler birbirleriyle sürekli kavga edip birbirlerini dövüyorlar. Görüştüğümüz zamanda evde sürekli babanın anneyi dövdüğünü ve annenin de dayak yediğini saptadık. Bu olay bize şiddet olgusunun tümüyle birbirine bağlı olduğunu göstermektedir.
(http://www.adlitip.org/yazilar/ turkce/konular/cocuk/fiziksel_%20istismar.htm)
Fiziksel istismar uygulama şekline göre ise iki başlık altında incelenmektedir:
Aletsiz Saldırılar: Bunlar istismarın bir alet kullanılmaksızın çocukta oluşturduklar lezyonlardır. Tokat, yumruk, itip-kakma, tekme, sarsma ve çimdikleme gibi olayları içine alır.
Aletli Saldırılar: Bu tür saldırılar ise istismarın bir alet kullanılarak çocukta çeşitli lezyonların oluşturulduğu durumlardır. Kullanılan araçlar genellikle kemer, kayış, herhangi bir ev eşyası (telefon, tava, v.b.), hortum, sigara, ütü, sıcak su ve sıcak yiyeceklerdir.
Yukarda söz edilen yöntemlerle bir çocuğa uygulanan fiziksel istismarın vücut üzerindeki temel bulguları sıyrıklar, ekimozlar ve kırıklardır. Ancak bu bulguların yerleri ile oluşum zamanları olayın gerçek bir kaza yaralanması olup olmadığını belirleyecek en önemli ipuçlarıdır.
(http://www.adlitip.org/yazilar/ turkce/konular/cocuk/fiziksel_%20istismar.htm)
Fiziksel istismara bağlı yaralanmalar en fazla göğüste, sırtta, baldırlarda, genital bölgelerde, üst kolda, yüzde, üst dudak ve damak ile gözlerde görülmektedir. Genellikle de istismar sonucu yaralanmiş çocuk çocuk servisi yerine acil servise getirilmektedir. Bu davranışın kökenin de çocuğun sağlığında ciddi boyutlarda bir problemin aniden ortaya çıkması gelmektedir. Getirilme sebebi de çocuğun durumunun çok kötü olması ve bundan korkan ebeveynlerin çocuğu getirmeye mecbur kalmalarıdır. Bu yüzden de sadece çocuğu getiren kişilerin değil konuşacak yaşta ise çocuğun da olayı anlatması istenmelidir.
(http://www.adlitip.org/yazilar/ turkce/konular/cocuk/fiziksel_%20istismar.htm)
Öykü, fizik bulgularla birlikte doktoru en iyi bilgilendirecek kaynaklardır. Bazen fizik bulguların yeterince bariz olmaması durumunda sadece öykü ve çocuğu getiren kişilerin tutumları aydınlatıcı olmaktadır. Öykü ileri aşamalarda hukuki delil olarakta kullanılabileceğinden çok önemlidir. Genellikle çocuk tek şahittir. O yaşlarda konfabulasyonun, yani çocukların hayal gücünün çok geniş olması nedeniyle olmayanı varmış gibi anlatmalar, hikâye uydurmalar çok görüldüğünden çocukların ebeveynine, akrabalarına veya okul öğretmenlerine ya da öykü sırasında anlattıklarının ve söylediklerinin kuşkuyla karşılanmasına neden olabilir. Ama istismar olgularında çocukların genellikle konuşmak yerine susmayı yeğledikleri bazı olaylarda ise söylediklerini daha sonra inkâr ettikleri de görülmektedir. Tüm bunlara karşın önlem olarak artık video kamera çekimleri ile çocukların ifadesinin alınması yaygın bir yöntem olarak gelişmiş ülkelerde kullanılmaktadır. (http://www.adlitip.org/yazilar/turkce/konular/cocuk/fiziksel_%20istismar.htm)
Çocuktan anamnez alınırken dikkat edilmesi gereken özelliklerden birisi de sorulacak soruların tipidir. Soruların yönlendirici olmaması önemlidir. Soruların kısa ve net anlaşılır olması gerekmektedir. Örneğin '' Ne oldu? Daha başka? Başka birşey oldu mu? '' gibi kısa sorular ve görüşmeye ikinci bir erişkinin katılması da olumlu bir etkendir. Ayrıca öykünün alınması sırasında soruların da yazılı olarak kayda geçmesinin önemi büyüktür.Çocuğun sorulara vereceği cevapları etkileyebilecek bazı faktörler şunlardır:


" Olay ile öykünün aktarılması arasında geçen sürenin uzunluğu,
" Çocuğun söyledikleri kendiliğinden spontan olarak mı söylenmiş yoksa bir erişkinin sorusu üzerine mi söylenmiştir?
" Sözler bir soruya karşılık ise soru yönlendirici midir?
" Çocuğun duygusal (emosyonel) durumu nasıldır? Heyecanlı, sıkıntılı….
" Öykü sırasında çocuğun fiziksel durumu nasıldır?
" Çocuğun kullandığı tümceler, seçtiği sözcüklere de dikkat etmek gerekir.
" Çocuk ifadesini kendini emniyette hissedince mi vermiştir?
Pratikte öykünün ebeveynden veya çocuğun bakıcısından alındığı gözlenmektedir. Olguların büyük çoğunluğunda genellikle öykü verenlerin birbirlerini koruması amacıyla, verilecek ifadede gizlice anlaşmalar yapılmaktadır. Bu yüzden ebeveynden farklı zamanlarda ayrı ayrı alınacak öykünün büyük önemi vardır.
(http://www.adlitip.org/yazilar/turkce/konular/ cocuk/fiziksel_%20istismar.htm)
Tanı sırasında doktor;
" Çocuk ve aile üyelerinin medikal ve sosyal geçmişlerini almalı.
" Medikal bulgulara bakarak anlatılan hikayenin doğru olup olmadığını saptamalı.
" Çocuk eve dönerse olası riskleri gözönüne almak ve ona göre davranmak durumundadır.
Olayın oluş şeklinin hikayesi ile uyumlu olmadığı durumlarda belli tip yaralanmalar hemen akla istismar getirmelidir. Vücudun çeşitli yerlerinde yaralanmalar ve iyileşme dönemi farklı farklı yaraların oluşu şüphe uyandırmalıdır. Ama tek bir yaralanma dahi çocuk istismarı şüphesini oluşturabilir.(http://www.adlitip.org/yazilar/turkce/konular/cocuk/fiziksel_%20istismar.htm)


TEDAVİ
Tedavi çok yönlü gerçekleştirilmeli, çocuk, aile ve çevresel etkenler üzerinde ayrı ayrı durulmalıdır. Tedavideki asıl hedef çocuğu hasardan korumak ve aile ilişkilerini güçlendirmek olmalıdır. Çoğu tedavi, uygun çocuk yetiştirme stratejilerine odaklanan, ana babalara sosyal destek, öfke kontrolü ve eğitim konusunda yardım veren yaklaşımları içermektedir. İstismar ve ihmal uygulayan ana babalarda görülen yüksek orandaki depresyon, madde kullanımı ve antisosyal davranışlar tedavinin etkinliğini azaltmaktadır.
Çocuğa uygulanacak terapötik girişim olayın çocukta yarattığı psikopatolojik hasarları içermelidir. Çocuğa, başına gelenlerin kendi hatası yüzünden olmadığı açıklanmalıdır.(http://www.psikoloji.gen.tr)
ÇOCUĞA KARŞI ŞİDDETİ UYGULAYAN KİMLERDİR?
Çocuğa karşı şiddeti uygulayan genellikle tanıdığı, evi, okulu, işyeri gibi yakın çevresinde bulunan erişkinlerdir. Aile içi şiddet çocuğa anne, baba ya da evdeki diğer büyükler tarafından, okulda şiddet ise öğretmenler ve diğer görevliler ya da diğer öğrenciler tarafından uygulanmaktadır. Bunlara ek olarak zihinsel ya da bedensel özürlü, hiperaktif ya da uyum güçlüğü çeken çocuklar şiddete daha sık maruz kalmaktadır.
" Aile içinde; anne babanın yaşının çok genç olması, işsizlik, eğitim düzeyinin düşük olması, ekonomik düzeyin düşük olması, ailede uyuşturucu kullanımı ya da alkolizm, aile içi geçimsizlik, çok çocuklu aile ortamı, istenmeyen çocuk olma, anne ya da babada ruhsal bozukluk olması gibi etmenler çocuğa yönelik şiddetin artmasına neden olmaktadır.
" Okulda ise; çok kalabalık sınıflar, sosyal baskılar, disiplin yöntemi olarak dayağın kabul görülmesi ya da öğretmenin kişilik yapısına bağlı olarak şiddet artabilmektedir.
Bunun yanı sıra çocuklar; kreşler, yuvalar, bakım evleri gibi kurumlarda da şiddete maruz kalabilmektedir. Buralarda uygulanan şiddet diğer yerlerde olduğu gibi fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar şeklinde olabilir. ( Bahçecik ve Alpar,2005)
FİZİKSEL İSTİSMARIN (ŞİDDET) ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
" Aile içi şiddetin önemli bir boyutunu oluşturan çocuğa karşı fiziksel ceza toplumuzda oldukça yaygın görülen bir disiplin yöntemidir. Ancak disiplin amacı ile uygulanan fiziksel ceza genellikle fiziksel istismar boyutlarında olmaktadır. Fiziksel şiddet bir kuşaktan diğerine aktarılmaktadır. Sosyal öğrenme teorisine göre çocuklar şiddet kullanmayı ve bunun normal bir davranış olduğunu anne-babalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenir.
" Fiziksel (cezanın) çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri birçok sosyal bilimcinin ilgi odağı olmuş ve bu konuda çok detaylı araştırmalar yapılmıştır. Yapılan bazı araştırma sonuçlarına göre;
Fiziksel ceza gören çocuk kaygı yaşamakta ve içine kapanmaktadır. Bu çocukların benlik kavramlarının da olumsuz etkilendiği belirlenmiştir.(Aralve diğ. ,1996)
Çocukların benik imajı ve anne baba tutumlarını algılayışları fiziksel istismar edilme durumlarına göre incelendiğinde fiziksel istismar edilen alt sosyo-ekonomik düzeydeki çocukların anne ve babalarını üst sosyo ekonomik düzeye göre daha az seven daha fazla cezalandıran olarak algıladıkları, istismar edilmeyen cocuklarda da sosyo-ekonomik düzeye göre istismar edilen deneklerinkine benzer farklılıkların olduğu, fakat istismar edilmeyen çocukların edilenlere göre anne-baba tutumunu algılama puan ortalamalarının sevende yükseldiği,cezalandıranda ise düştüğü görülmektedir.(Aralve diğ. ,1996)
" Fiziksel ceza ile öz saygının azalması ve psikolojik sorunlar arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur.
" Fiziksel ceza çocukta saldırganlık ve şiddet davranışlarına yol açmaktadır.
" Şiddetli bir fiziksel ceza ile karşı karşıya kalan çocuk korkmakta ve kendisini çaresiz ve değersiz hissetmektedir.
" Çocukluklarında fiziksel ceza görmüş üniversite öğrencilerinin yoğun kaygı ve depresyon yaşadıkları, sosyal ilişkilerinin olumsuz olduğu belirlenmiştir.
" Şiddetli fiziksel cezaya maruz kalan çocuk bunu ebeveynliğin normal bir parçası olduğunu öğrenmekte ve bir yetişkin olarak aynı davranış kalıplarını kendi çocukları üzerinde uygulamaktadır.
" Şiddetli cezaya maruz kalanların kendi çocuklarını istismar etme olasılığı, bu tür davranış görmemiş çocuklardan 5 kat daha fazladır.
" Aile içi şiddet araştırmaları, çocuk ve ergen yaşta dayağa maruz kalmanın yaşamın sonraki devirlerinde eşe yönelik şiddet olgusunun hazırlanmasında etken olduğunu göstermektedir.
" Çocuklukta şiddete maruz kalan çocuk ileriki yaşantısında bunu sadece kendi çocuğuna yönelik olarak değil başkalarına yönelik olarak da kullanmaktadır.
" Babanın anneye saldırgan davranışını gören çocuklar, şiddet kendilerine yönelmese bile kurban durumundadır.
" Davranış sorunu olan çocuğun, saldırgan davranışları ile ebeveynlerin tutarsız bir disiplin yaklaşımı ve çocuğa ilgi ve desteğin bulunmayışı arasına pozitif bir ilişki vardır.
" Çocuklukta karşılaşılan fiziksel ceza sonucunda ilerideki yaşlarda ortaya çıkan saldırganlık davranışları erkeklerde kızlara oranla daha fazladır.
(http://www.sosyalhizmetuzmani.org)

FİZİKSEL İSTİSMARIN SONUÇLARI

KISA DÖNEMDE GÖRÜLENLER:
o Morluklar, yaralar, kırıklar,sigara izleri,kesikler…
UZUN DÖNEMDE GÖRÜLENLER:
o Düşük benlik saygısı: Fiziksel istismara uğrayan çocukların çoğunun düşük ya da zayıf benlik saygısına sahip olduğu gözlemlenmektedir. Bu çocukların çoğu, arkadaşlarıyla sosyal etkinliklere girmeyi reddedebilir ve kendilerine yönelik zarar verici davranışlara götürebilecek çaresizlik ya da umutsuzluk duyguları yaşayabilirler.
o Saldırgan, yıkıcı ve bazen yasal olmayan davranışlar: Şiddet içeren davranışlar, diğer davranışlar gibi öğrenilmektedirler. Aile içi şiddet davranışlarına şahit olan ya da bu davranışlara maruz kalan çocukların, problem ya da çatışma çözme davranışları olarak bu yolu benimseme olasılığı çok yüksektir.
o Öfke ve intikam duyguları
o Başkalarına güvenme ve başkalarını sevme becerisinden yoksun olma ve yeni ilişkilere girmeye korkma: Şiddet içeren bir ortamda büyüyen çocuklar yetişkin olduklarında sağlıklı ve yakın ilişkiler kurmada zorluk çekebilirler. Duygularını ve kendilerini ifade etmekte zorlanabilir; ilişkilerinde gerçekçi olmayan beklentiler içine girebilirler. Yıllarca istismar edilmenin sonucunda güvenin ve şefkatin sağlıklı gelişimi engellenmiş olabilir. Ayrıca uygun problem çözme becerileri gelişemediğinden fiziksel olarak istismar edilen bir çocuğun ileride istismar eden bir eş ya da ebeveyn olma olasılığı çok yüksektir.
o Pasif ya da içe kapanma davranışları: Fiziksel olarak istismara uğrayan çocukların bir kısmı, gereksinimlerini karşılamada ve şiddetle başa çıkma konusunda pasif ya da içe kapanma davranışlarını benimseyebilirler.Eğer yetişkin olduklarında da bu kurban rolünü benimsemeye devam ederlerse kişiler arası ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşayabilirler.
o Kaygı, korku
o Kabuslar
o Okul sorunları ve başarısızlık: Evde şiddet gören ya da şiddete maruz kalan çocukların okulda problem çözmede fiziksel saldırganlıktan yararlandıkları, akademik olarak çoğunlukla düşük başarı düzeyine sahip oldukları, dikkat eksikliği problemi ve okuldan kaçma davranışlarının olduğu görülmektedir.
o Mutsuzluk ya da depresyonun diğer belirtileri
o Madde bağımlılığı: Alkol ya da diğer maddelerin bağımlılığı şiddetten kaçmak için bir araç olarak görülebilir. Özellikle ebeveynlerin de bağımlılıklarının olması bu olasılığı güçlendiren bir faktördür.

o Evden kaçma: Aile içi şiddet araştırmaları, çocuk ve ergen yaşta dayağa maruz kalmanın yaşamın sonraki devrelerinde eşe yönelik şiddet olgusunun hazırlanmasında etken olduğunu göstermektedir.
(http://orgm.meb.gov.tr/duyurular/siddet_nedir_ne _yapmaliyiz.htm)

ANNE BABALARIN BİLMESİ GEREKENLER

" Çocuklar, yetişkinlerin bakımına ve korumasına muhtaçtırlar ve hiç bir şekilde fiziksel istismara maruz kalmamaları gerekmektedir.
" Ne yaparsa yapsın, hiçbir çocuk dövülmeyi ya da istismar edilmeyi hak etmez ve bu tür bir davranıştan öğrenebileceği hiç bir olumlu ders yoktur. Çocuğun öğrenebileceği tek şey, bunun bir sorun çözme yolu olduğudur.
" Çocuklar doğruyu yanlışı ebeveynlerini taklit ederek bulurlar. Eğer siz ona vurursanız, o da başka birine vurmanın yanlış olmadığını düşünecektir.
" Pek çok yetişkin, bunu terbiye vermenin bir yolu olarak görse de fiziksel ceza çocuğa zarar verir ve ciddi hasarlara yol açabilir.
( http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

DUYGUSAL İSTİSMAR

'Sistemli bir şekilde çocuğun aşağılanması ya da görmezlikten gelinmesi gibi, onun sağlıklı duygusal gelişimini ve benlik saygısını ciddi bir biçimde etkileyen davranış kalıpları olarak' tanımlanır.
(http://www.ilkokuma. com/yararli_sunular.htm)
Çocuğun iç görüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her türlü davranışta bulunmaktır. Bunlara bakacak olursak; reddetme, yalnız bırakma, aşırı koruma, aşırı hoşgörü, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma, sürekli eleştiri, aşağılama, tehdit, korkutma, yıldırma, suça yöneltme, suçlama, yok sayma, çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma, çocuğa aile içi uyuşmazlıklarda taraf tutmaya zorlama, aile içi şiddete tanık etme gibi davranışları sıralayabiliriz.( Bahçecik ve Alpar;2005)
Duygusal istismar ve ihmal, çevredeki yetişkinler tarafından gerçekleştirilen, çocuğun kişiliğini zedeleyici, duygusal gelişimini engelleyici eylemler ya da eylemsizlikler olarak tanımlanır.(http://www.psikoloji.gen.tr)
Aile Araştırma Kurumunun bulgularına göre; şiddet uygulanan evlerin %74,5'inde çocuklar şiddete tanık olmaktadırlar. Şiddeti gözlemleyen çocukların gösterdikleri tepkilerin içinde en rastlanan %54 ile korku olmuştur. Çocukların %16,4'ü tepkilerini "babayı sevmemek" olduğunu belirtmişlerdir. Çocuklarda gözlenen davranış problemleri ise; % 4,9'u "içe kapanıklık", % 4,9'u saldırgan davranışlar sergilemektedir. (Bahçecik ve Alpar;2005)
Gökler'in çalışmasında; Yaşamın erken dönemlerinde gelişim, çevresel etkilere oldukça açık durumdadır. Kritik bir gelişim döneminde, istismar ve ihmal gibi, genetik olmayan bir risk etmeniyle karşılaşma, nörogelişimsel sorunların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Haktanur ve Baran'ın araştırmalarına göre gencin benlik saygısı ile anne baba tutumları arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Birçok çalışmada da görüldüğü gibi; demokratik anne-baba tutumu gencin yüksek özsaygıya sahip olmasına neden olurken, otoriter ve ilgisiz tutum düşük özsaygıya yol açmaktadır.
Yine Ercan, Varan ve Aydın çalışmalarında duygusal istismar ve ihmalin boyutlarını anlamamız açısından iyi bir örnektir.
Olguların çoğunlukla alt-orta sosyoekonomik düzeyde olan ailelerden geldikleri, parçalanmış ailelerden gelme ve ebeveynlerden uzun süreli ayrılık yaşama oranlarının yüksek olduğu aile ve yakın çevrelerinde intihar girişiminde bulunanların sık olduğu belirlenmiştir. Olgularla DSM-IV ölçütlerine göre yapılan tanı görüşmelerinin sonucunda, en sık rastlanan psikiyatrik tanıların majör depresyon, uyum bozukluğu, konversiyon bozukluğu ve davranım bozukluğu olduğu belirlenmiştir. İntihar girişiminde bulunan ergenlerin %30,2'si girişimi daha önceden planlayarak gerçekleştirmiş, olguların %30,3 'ü girişim biçimi, zamanı ve yerini model aldığını belirtmiş ve %47,6'sı intihar girişiminde bulunmadan önce çevresindekilere bu konudan bahsetmiştir. Olguların %22,7'si girişimin farkedilmemesi ve önlenmemesi için çaba göstermiştir. Girişim yöntemi olarak olguların %86,7'si aşırı doz ilaç alımını seçmiştir. Olguları n %46,7'sinin daha önce en az bir kez intihar girişiminde bulundukları saptanmıştır. İntihar girişiminde bulunan ergenlerin %37,2'si tedavi edilmezlerse ölümle sonuçlanabilecek biçimde ağır şiddette intihar girişiminde bulunmuştur.( Bahçecik ve Alpar;2005)
Demir, Kayaalp ve Büyükkal'ın Bakırköy'de lise birinci sınıf öğrencileri arasında yaptıkları "Depresif bozukluğun yaygınlığı ve depresif bozukluğu olan ergenlerin özellikleri" adlı çalışmalarında da istismarın neden olduğu sonuçlar açısından nelere yol açabileciğine yerinde bir örnektir.
Olgu ve kontrol grupları arasında aile içerisinde sık eleştirilme ve suçlanma, aile içinde şiddetin varlığı, kendine zarar verici davranışlarda bulunma, evden kaçma öyküsünün bulunması gibi değişkenler bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur.( Bahçecik ve Alpar;2005)
Duygusal istismar ve ihmal oldukça sık olmakla birlikte, fark edilmesinde, tanımlanmasında, anlaşılmasında ve yasal olarak kanıtlanmasında güçlük yaşanmaktadır.( Bahçecik ve Alpar;2005)
Duygusal istismar; yalnız görülebileceği gibi ihmal, fiziksel istismar ve cinsel istismar gibi tüm istismar türlerine eşlik eder. Duygusal istismarın etkileri yaşam boyunca kendini gösterebilmektedir. Duygusal istismar, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişmelerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çocuklarda zihinsel kapasite normal olmasına rağmen, öğrenme güçlüğü ve dikkat dağınıklığı gibi sorunlar görülmektedir (Bahçecik ve Alpar;2005)
Fiziksel ve cinsel istismar türlerinin çoğunda duygusal istismar ve ihmal de yer almaktadır. Fiziksel istismar ve ihmal olgularının %90'ında duygusal istismar ve ihmal olduğu saptanmıştır. Fiziksel ve cinsel istismarın olmadığı durumlarda da duygusal istismar ve ihmal gerçekleşebilir. (http://www.psikoloji.gen.tr)
Bu şekliyle, duygusal istismar ve ihmalin çocuk ve ergenlerin yaşadığı en sık görülen istismar ve ihmal tipi olduğu söylenebilir. Ancak fiziksel ve cinsel istismardan daha zararsız gibi yorumlandığından uzun süre konuyla ilgili çalışmalar sınırlı kalmıştır.
Duygusal istismar, sözel istismar, fiziksel olmayan ancak çok ağır olan cezalar ya da tehditleri içerir. Duygusal ihmalde ise yeterli duygusal destek sağlamamak, ilgi ve sevgi göstermemek ve çocuğun şiddetle karşı karşıya kalmasına izin vermek yer alır. (http://www.psikoloji.gen.tr)Bu nedenle duygusal istismarın tek bir olayla sınırlı olmadığını tekrarlayan ve sürekliliğini koruyan hakaret etme, tehdit etme, aşağılama, izole etme ve/veya karşıdaki kişiyi kontrol etme gibi davranışlardan oluşan bir örüntü olduğunu anlamak çok önemlidir.
(http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/7.html)
Duygusal istismarın iki temel nedene bağlı olduğu görülmektedir.
1. Kendilerine bakmakla yükümlü kişiler tarafından olumsuz olarak etkilendikleri tutum ve davranışlara maruz kalmaları.
2. Gereksindikleri ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum bırakılmaları.
(http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/7.html)
Duygusal istismar iki özelliği ile diğer tür istismarlardan ayrılmaktadır. Bunlar;
1.Fiziksel ve cinsel istismarda olduğu gibi somut fiziksel bulguların bulunmayışı
2.Tek başına bulunabileceği gibi birçok olguda diğer istismar türleriyle birlikte bulunduğu tespit edilmiştir.
Cinsel ya da fiziksel istismara uğramış bir çocuğun bunun uzantısı olarak aynı zamanda duygusal istismara da maruz kaldığı görülmektedir.
(http://www.ttb.org.tr/eweb/adli/7.html)
TÜRK AİLE VE EĞİTİM SİSTEMİNDE DUYGUSAL İSTİSMAR
Tüm bu bilgilerin ışığında Türk aile ve eğitim sistemlerine bakıldığında, bu sistemlerin genelde babaerkil, otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici olduğu, çocukların saygılı, baş eğici, pasif, uysal, kurallara uygun davranışları ödüllendirilirken; aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışlarının cezalandırıldığı görülmektedir. Fişek (1982), Türk aile dinamiğinin daha çok hareketsiz, kısıtlanmış kişilik geliştirdiğini vurgulamaktadır. Bunun yanında Kağıtçıbaşı (1970) Türk ailesinde, batıda görülen otorite ile sevgi ve sıcaklığın karşıt durumunun görülmediğini, sevgi, sıcaklık ve kontrol boyutlarının birbirinden bağımsız ve birlikte varolabilen olgular olarak görüldüğünü ileri sürmektedir. (Konanç ve diğ. ,1991)
Aşırı disiplin, korkutarak kontrol etme ve utandırma yöntemleri çocukların fizyolojik ve güven gereksinimlerinin doyumunu engeller. Cezalandırıcı disiplin yöntemleri duygusal istismarın "tehdit", "aşağılama", "reddetme" boyutları altında toplanabilir. Öğrenci, öğretmen arasındaki yetersiz bilişsel, duygusal ve psikomotor ilişki yine reddetme ve duyusal ihtiyacı karşılayamama boyutlarına girmektedir. Çocukların gelişimine ve yaşına uygun olmayan biçimde beceri ve yeteneklerinin altında veya üstünde ders verilmesinin, ezbere dayanan eğitimin, analizci, değerlendirici, sorgulayıcı ve yaratıcı güçlerini köreltici öğretimin, çocukların kişisel gereksinim ve gelişimini hiçe sayan ders programlarının çocuğun bilişsel, fiziksel ve duygusal gelişimini engellemekte olduğu ortaya konmuştur. Ne yazık ki; bu sayılan özellikler genelde Türkiye'de sınıflarda gözlemlenmektedir. (Konanç ve diğ. ,1991)
Duygusal istismara yol açan bazı öğretmen davranışlarını Hyman (1986) şöyle sıralamakta:
" Çocukla alayetme, alaycı davranış
" Aşağılayıcı ses tonu.
" Ders dışı faaliyetlerden men etme.
" Düşük performansı, başarısızlığı eleştirme
" İsim takma
" Okul sonrası ceza olarak ders yaptırma
" Diğer öğrencilerin çocuğu aşağılamalarına göz yumma
" Vurma, çimdikleme, kulak çekme vs.
" Öğrenciye bir şeyler fırlatma.
Bu listenin ışığı altında Türkiye'deki sınıf ortamlarına bakıldığı zaman toplumumuzda okullardaki duygusal istismarın yaygın ve ciddi boyutlarda olduğu savı öne sürülebilir.
Türkiye koşullarında rahatsızlıkların oluşmasını bekleyip tedaviye yönelme, uzman, para ve diğer olanaklar açısından bir lükstür. Ülkemizde uzman ve diğer olanakları en verimli biçimde kullanan uygulamalara yönelinmelidir. Bu da özellikle aile ve eğitimcileri kapsayan psiko-eğitimsel yaklaşıma dayalı uygulamalardır. Aile ve öğretmenler eğitilmelidir. Bu, her yolu ve yöntemi kullanarak yaygın bir biçimde yapılmalıdır. Bu eğitim bir yerde toplumu eğitmek olacaktır. (Konanç ve diğ. ,1991)

DUYGUSAL İSTİSMARIN TÜRLERİ

Duygusal istismara neden olan davranışlar Garbarino ve Garbarino (1987) tarafından şöyle gruplandırılmaktadır:
" Reddetme
" Aşağılama
" Ayırma, yoksun bırakma,yalıtım
" Korkutma, yıldırma, tehdit
" Suça yöneltme,davranış bozuklukları sergilemesine göz yumma
Duygusal engelleme, duygusal gereksinimleri karşılamama şeklindedir (Konanç ve diğ. ,1991)
Reddetme: Çocuğun varlığını ve değerini kabul etmeyi reddetme, çocuğa işe yaramaz, istenmeyen biri olduğu iletisini verme, çocuğu başarısız olarak tanımlama, onaylamama, takdir etmeme, onun düşünceleri ve duyguları olduğunu göz ardı etme, çocuğa kardeşlerinden farklı davranma.
Aşağılama: Hakaret etme, alay etme, isim takma, taklit etme, bağırma, azarlama, küfretme, herkesin içinde küçük düşürme gibi çocuğun kimliğini, onurunu ve kendilik değerini yok eden davranışlar.
Umursamama: Çocuğun psikolojik gereksinimlerine karşı duyarsız olma, çocuğun gelişimi için gerekli olan uyarıcı ya da tepkilerden yoksun bırakılması, sevgi ve şefkat göstermeme, ismiyle hitap etmeme, hiç bir davranışını önemsememe, onu yok sayma.
Yıldırma: Çocuğu aşırı derecede korkutma, çocuğa dünyanın acımasız ve öfkeli bir dünya olduğuna inandırma, kapalı yerlere kapatma, şiddet içeren davranışları zorla izlettirme, çocuğu terketme, yaralama ya da öldürme tehdidinde bulunma, çocuğun sevdiği kişi, hayvan ya da eşyaya zarar verme ya da zarar verme tehdidinde bulunma, terketme tehdidinde bulunma.
Yoksun bırakma: Çocuğun yaşıtlarıyla uygun oyun ve aktivitelere girmesine izin vermeme, bebeği sürekli odasında tutarak uyarıcılardan yoksun bırakma, ergenleri ders dışı etkinliklere katılmalarını engelleme, çocuğa zamanının çoğunu odasında tek başına geçirmesini söyleme ya da zorlama, kendi ortamında bile çocuğun özgürlüğünü kısıtlama.
Davranış bozuklukları sergilemesine göz yumma: Çocuğun alkol ve diğer maddeleri kullanmasına göz yumma, şiddet ya da pornografi içeren materyalleri izleme ya da okumasına; çalma, fuhuş, kumar gibi suçları izlemesine ya da işlemesine izin verme, çocuğun anti-sosyal davranışlarına göz yumma ve çocuğun sosyal normlara uyumunun engellenmesi.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)





DUYGUSAL İSTİSMARIN OLASI GÖSTERGELERİ

Çocuklarda;
" Depresyon
" Geri çekilme
" Düşük benlik saygısı
" Yüksek kaygı düzeyi
" Korku dolu olma
" Fiziksel, ruhsal ve duygusal gelişimde gecikmeler
" Saldırganlık
" Kendine zarar verici davranışlar
" Duygusal değişkenlik
" Uyku bozuklukları
" Tıbbi temeli olmayan fiziksel şikâyetler
" Yaşa ve gelişime uygun olmayan davranışlar
" Aşırı derecede utangaç, pasif ya da itaatkâr olma
" İntihar girişimleri ya da intihardan söz etme
" Aşırı derecede bağımlı olma
" Olması gerekenden daha az başarılı olma
" Güvenememe
" Çalma
" Bilinen ya da şüphelenilen diğer istismar türlerinin de olması.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)



DUYGUSAL İSTİSMARIN ETKİLERİ

Duygusal istismar gözle görülür yaralar açmaz, ancak genellifoe benlik saygısına bundan çok daha fazla zarar verir. Duygusal istismar, etkileri sonradan ortaya çıkan izler bırakır. (http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)
Duygusal istismar kişinin varlığına, benlik saygısına bir saldırıdır. Bu nedenle duygusal istismarın verdiği acı istismarın bitmesiyle son bulmaz. Çünkü istismar edilen kişi, bu iletileni içselleştirir. Kişi kendini önemsiz, değersiz, güvenilmez, duygusal açıdan bağımlı, hiçbir şeyi hak etmeyen ve sevilmeye layık olmayan biri olarak görebilir ve sanki gerçekten kötüymüş gibi, cezalandırılmayı ve suçlanmayı hak ettiğini düşünebilir. (http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)
Duygusal istismara maruz kalan kişi içe kapanabilir, intiharı düşünebilir, kaygılı ya da depresif bir hale gelebilirler. Sık sık iş değiştirme, uyku bozuklukları, kompülsif davranışlar, panik atak, obsesyonlar, fobiler, kendine zarar veren davranışlar ya da aşırı derecede riskli davranışlar görülebilir.
Çocuk ve gençlerde görülebilecek duygusal istismarın sonuçları uzun bir liste oluşturmaktadır. Parmak emme, ısırma, sallanma, altını ıslatma, yeme bozuklukları, hiperaktivite, aşırı içe dönüklük, güçsüzlük duygusu, dış kontrol odaklı olma, saldırganlık, aşırı pasiflik, hırsızlık, yalan söyleme gibi anti sosyal davranışlar, olumsuz benlik kavramı, depresyon, uyku bozuklukları, aşırı kaygı, fobiler, obsesyon gibi nevrotik reaksiyonlar, intihar girişimi veya intihar, bilişsel ve duygusal gelişmede duraklama, hafıza bozukluğu, konsantrasyon bozukluğu, oryantasyon bozukluğu, güdü azlığı, aşırı bağımlılık, başarısızlık, geri zekalılık, yapay olgunluk, büyümeme sendromu gibi. (http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)
Çocuklarda duygusal istismar konuşma bozukluklarına, fiziksel, zihinsel ve/veya duygusal gelişimde gecikmelere, bağımlılığa yol açabilir. Düşük benlik saygısı, içe kapanma, yıkıcı davranışlar (yangın çıkarma ya da hayvanlara eziyet etme gibi) gibi davranışlar görülebilir. Çocuğun başkalarıyla gerçek ilişkiler kurma becerisi ciddi bir biçimde yara alabilir. Duygusal olarak istismar edilen pek çok çocuk yaşam boyu başkalarının onayının (- ki kendileri bunu sevgi olarak adlandırırlar) peşinden koşabilir. Onlar bu 'sevgiyi' o kadar çok isterler ve bunu hak etmediklerine o kadar emindirler ki, yakın ilişkide istismara çok açık bir hale gelebilirler. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Bütün çocukların kabul edilmeye, sevgiye, cesaretlendirilmeye, disipline, tutarlılığa ve yaptıkları olumlu şeylerin görülmesine gereksinimleri vardır. Duygusal istismara maruz kalan çocuklar genellikle kendilerinde bir eksiklik olduğu düşüncesiyle büyürler ve kendileri ebeveyn olduklarında kendi çocuklarına karşı aynı tutum ve davranış içine girebilirler.
EPİDEMİYOLOJİ
Duygusal istismar ve ihmal çok kolay fark edilebilen bir sorun olmadığından görülme oranı da kesin olarak bilinmemektedir. Kız erkek oranları eşittir. Bu tür istismar en çok altı-sekiz yaş arası çocuklara yöneltilmekte ve ergenliğe kadar benzer düzeylerde kalmaktadır.
(www.medinfo.hacettepe.edu.tr/ tebad/dergi/pdf/2004_2/082-86.pdf)
ETİYOLOJİ
Duygusal istismar ve ihmalde tek bir nedenden çok, çocuk, ana baba ve çevrenin etkileri üzerinde durulmaktadır.
Bu tür istismarı gerçekleştirenler, çocuğa birinci derecede bakım veren ve bağlanma nesnesi olan kişilerdir. Annede duygudurum bozukluğu ve madde kötüye kullanımı, çocuğa karşı artmış sözel öfke ve azalmış duygusal beslenmeyle ilişkili bulunmuştur. (www.medinfo.hacettepe.edu.tr/tebad/dergi/pdf/2004_2/082-86.pdf)
TANI
Duyguusal istismar ve ihmalin tanımlanması için şu ölçütler karşılanmalıdır:
Duygusal istismar ve ihmal ana baba ve çocuk arasındaki bir ilişkiyi tanımlar.
Bu ilişki, çocuğun psikolojik sağlık ve gelişiminde bozukluk yaratması açısından zarar vericidir.
Oluşumu için fiziksel temas koşul değildir.
Duygusal istismar ve ihmalin ifadesi olan birçok farklı ana baba-çocuk ilişkisi vardır. Durumun tanımlanmasında şu beş basamaktan söz edilmektedir:
1-Duygusal yanıtsızlık ve ihmal,
2-Çocuğa karşı olumsuz ve yanlış tutumlar,
3-Çocuğun gelişimiyle ilgili uyumsuz beklenti ve davranışlar,
4-Çocuğun kişilik ve ruhsal sorunlarını fark edememe,
5-Çocuğun sosyal uyumunu başlatacak yönergeleri sağlayamama.
Duygusal istismar ve ihmalle ilişkili sorunlar ve klinik özellikler
Duygusal istismar ve ihmale maruz kalan çocuklarda birçok duygusal, davranışsal, gelişimsel ve sosyal bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Bu tür istismar ve ihmal, uzun dönem psikolojik işlevsellik üzerinde diğer istismar ve ihmallerden daha fazla etkiye sahiptir. Duygusal istismar ve ihmale maruz kalan çocuklarda dışavurum ve içe atım sorunları, sosyal ilişkilerde bozukluk, kendine güvende azalma, intihar davranışı, çocukluk çağı mastürbasyonu ve birçok başka psikiyatrik bozukluk görülebilmektedir. Bu tür istismar ve ihmal kişilik bozuklukları için de bir risk etmenidir. (www.medinfo.hacettepe. edu.tr/tebad/dergi/pdf/2004_2/082-86.pdf)
TEDAVİ
Duygusal istismar ve ihmalde tedavi ekolojik model doğrultusunda, çok yönlü gerçekleştirilmeli, çocuk ve ailedeki bozukluk ve çevresel zorlayıcı yaşam olayları üzerinde çalışılmalıdır.
(www.medinfo.hacettepe.edu.tr/tebad/dergi/pdf/ 2004_2/082-86.pdf)




EBEVEYNLERE ÖNERİLER

Öncelikle ebeveyn olarak bilmeniz gereken şey, küçük bir bebeğin ya da çocuğun gereksinimlerine, isteklerine sürekli aynı sabırla ve ilgiyle yanıt vermenin oldukça zor bir iş olduğudur. Bu durum, özellikle sıkıntılı, stresli, yorgun ya da üzgün olduğumuz zamanlarda ya da çocuğun bakımında bize yardım edecek bir aile üyesi ya da arkadaşımız olmadığında daha da zorlaşır.
Her ebeveyn çok zor ve sorunlu günler geçirebilir ya da olan bitenin acısını çocuklardan çıkardıkları zamanlar olabilir. Bu, onların iyi ebeveynler olmadıklarının göstergesi değildir. Onlar sadece zorlu koşullarda uygun sorun çözme becerilerini kullanamayabilirler. Anne babaya düşen uygun sorun becerilerini geliştirmek; topluma düşen de anne babaların bu tür becerileri öğrenmeleri için gerekli koşulları sağlamaktır. (http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)
Çocuğunuza sık sık onu sevdiğinizi söyleyin. İster bebek olsun ister bir ergen, tüm çocuklar sevildiklerini ve değer verildiklerini hissettiklerinde:
o Daha mutlu olurlar.
o Yeni şeyleri denemek için kendilerine olan güveni artar.
o Kendi başarılarını fark eder ve bundan keyif alırlar.
o Kendilerine ve diğer insanlara değer verirler.
o Gelecek için umutları olur.
Her ebeveyn çocuklarının doğru seçimler yapması ve iyi davranışlarda bulunması konusunda onlara yol göstermekten sorumludur. Bunu yapabilmenin en uygun yolu, çocuğunuza sizin ulaşmaya çalıştığınız sonuçlardan oluşan bir dizi seçenek sunmaktır. Örneğin, sizin istediğiniz çocuğunuzun iyi beslenmesi ise, onun sevmediği bir şeyi yemesi için onu zorlamak yerine, onun eşit besin değerine sahip yiyeceklerden bir seçim yapmasını sağlamaktır. Bu, sizin ve çocuğunuz arasında yaşanacak bir güç savaşını önler. (http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)
" Çocuğunuzdan birşey yapmasını isterken, onun anlayabileceği bir dille bunun nedenini de açıklayın.
" 'Çünkü ben öyle istiyorum' demenin bir dahaki sefere hiç bir yararı olmayabilir. Bu nedenle, çocuğunuz birşeyi yanlış yaptığında hatanın ne olduğunu ve bunu nasıl düzeltebileceğini onunla tartışın.
" Çocuğunuzla konuşurken onun kendisini, varlığını değil; davranışını reddettiğinizi anlaması gerekir. Örneğin, çocuğa oyuncaklarını doğru düzgün toplamadığında 'Sen ne beceriksiz çocuksun? ' diye çıkışmakla, ' Eline sağlık güzel olmuş, hadi gel bakalım biraz daha toplayabilir miyiz? ' demek arasında gerçekten çok büyük bir fark vardır.
" Çocuğunuzu dinleyin ve görüşlerine saygı gösterin. Onunla iletişim kurun ve sorunların çözümünü beraberce bulmaya çalışın.
" Çocuğunuzun davranışları için yaşına uygun, mantıklı sınırlar koyun. Gerekiyorsa çocuğun gelişim dönemlerine ilişkin bilgi toplayın, uzmanlara danışın.
" Eğer kontrolünüzü kaybedip istemediğiniz bir şeyi öfkeyle çocuğunuza söylerseniz asla özür dilemekten utanmayın. Bu şekilde çocuğunuz yetişkinlerin de hata yapabileceğini ve bunu açıklayabileceklerini görür.
" Çocuğunuza davranışını, görünüşünü etiketleyen isimler takmayın. Bu isimler onun benlik saygısına zarar verebilir.
" Çocuğunuzu, iyi ve olumlu davranışından dolayı takdir etmekten çekinmeyin. Bu onu şımartmaz; aksine bu iyi ve olumlu davranışı yeniden yapması için onu yüreklendirir ve kendine güveninin artmasını sağlar. Onların yeteneklerine saygı duyun. En ufak başarılarını bile övün. Unutmayın ayakkabısını bağlamak gibi basit bir şey bile küçük bir çocuk için çok büyük bir başarıdır.
" Çocuklara ve ergenlere başarısızlıklarla ve hayal kırıklıklarıyla nasıl baş edeceklerini öğretin. Hiç kimse herşeyi mükemmel bir biçimde yapamaz. Çocukların bazen başarısız olacaklarını öğrenmeleri çok önemlidir. Onların hayal kırıklıklarını paylaşın ve onlarla konuşun.
Duygusal istismarda dahil, pek çok ihmal ve istismar kasıtlı olarak gerçekleşmez. Çok büyük bir kısmı ebeveynin çocuk gelişimine ilişkin yetersiz ya da uygun olmayan bilgilerinden kaynaklanır. 0 halde kendiniz ve çocuğunuz için yapabileceğiniz en iyi şey, doğru kaynaklardan çocuk gelişimi ve bakımına ilişkin mümkün olduğunca çok bilgi toplamanız ve size bu konuda yardım edecek beceriler edinmenin yollarını aramaktır.
Son olarak eğer çocuğunuzu istemeden de olsa fiziksel ve duygusal olarak incittiğinizi ve buna engel olamadığınızı düşünüyorsanız bir psikiyatristten ya da psikologdan yardım almaktan çekinmeyin. (http://www.ilkokuma.com/ yararli_sunular.htm)

ÇOCUĞUNUZA KARŞI KONTROLÜNÜZÜ KAYBEDECEĞİNİZİ HİSSEDİYORSANIZ:

" Hemen durun ve içinizden 1O'a kadar sayın. Bunu yaparken bir kaç kez derin nefes alın ve yavaş yavaş verin.
" Çocuğunuza çok öfkeli olduğunuzu ve sakinleşene kadar bu konuyu konuşmak istemediğinizi söyleyin.
" Kendi kendinize 'Sakin ol' deyin.
" Kendinize sevdiğiniz bir yiyecek ya da içecek hazırlayın.
" Telefonla bir arkadaşınızı ya da akrabanızı arayın ve başka konulardan konuşun.
" Sizi sakinleştirebilecek bir etkinlikle uğraşın; örneğin çiçeklerinizi sulayın.
" Çocuğunuzun yanından uzaklaşın; mümkünse odanıza gidin ve sakinleşene kadar orada kalın. Hala sakinleşemediyseniz gidin bir yastığı yumruklayın.
" Sakinleşince çocuğunuzun yanına dönün ve sorun davranışa çözüm bulmaya çalışın.
Unutmayın tüm bunları yapmakla, bir yandan onu ve kendinizi incitmekten kaçınırken diğer yandan da ona öfkenin nasıl kontrol edilebileceğini öğretmiş olursunuz. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

CİNSEL İSTİSMAR

Cinsel istismar, duygusal ve bilişsel olgunluğa erişmemiş çocuk ve gencin tam olarak anlayamadıkları, bilerek onaylamadıkları, sosyal tabuları ve aile içi kuralları çiğneyen eylemlere karıştırılmasıdır. (http://www.ilkokuma.com/yararli _sunular.htm)
Başka bir anlatışla, çocuğun, bir erişkininin cinsel gereksinim ya da isteklerinin doyumu için cinsel nesne olarak kullanılması ya da kullanılmasına göz yumulmasıdır. Çocuğun, ailenin bir bireyi ya da bireyleri tarafından cinsel amaçlar uğruna kullanılmasına ise ensest - aile içi sevi denmektedir. (http://www. ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Çocuğun, bir erişkin ya da yaşça ya da gelişimsel olarak kendinden oldukça büyük bir başka çocuk tarafından ne anlama geldiğini kavrayamayacağı, gelişimsel olarak hazır olmadığı, onay veremeyeceği, kanunlara ve toplumun kültürel değerlerine aykırı cinsel eylemlere; karşı tarafın cinsel doyumunun sağlanması amacıyla karıştırılmasıdır (http://www.tspcan.org)
Türkiye'de ise bu konudaki araştırmalar ancak 90'lı yıllarda yayınlanmaya başlanmıştır.
Adı geçen konuyu belirtmek üzere ülkemizde kullanılan terimlerden en çok karşımıza çıkanı "Çocukların Cinsel İstismarı" terimidir. Bundan başka, Türkçe literatürde "Çocuğun Cinsel Tacizi", "Çocuğun Cinsel Kötüye Kullanımı", "Çocuğa Cinsel Kötü Muamele", "Çocuğa Karşı Uygulanan Cinsel Şiddet", "Cinsel Sataşma", "Cinsel Suç", "Tecavüz" gibi terimler karsımıza çıkmaktadır. Çocuk-yetişkin cinselliğinin aile içinde yaşanan özel bir türünü ifade eden "Ensest" teriminin kullanımına da sıklıkla rastlanmaktadır.(Ziyalar,2000)
Cinsel istismar diğer istismar türlerine göre daha ender görülen bir istismar türüdür. Çocuk yaştaki kişinin kendisinden oldukça büyük bir erişkin tarafından cinsel doyum sağlamak amacıyla istismar edilmesi durumudur. Bu istismar türünün diğer istismarlara göre saptanması ve sağlıklı verileri elde etme her zaman mümkün olmamaktadır. Sağlık kuruluşlarına veya savcılığa intikal etmeden aile içinde gerçekleşen cinsel istismarın %50 civarında olduğu iddia edilmektedir." .(Aydın,2005)
Çocuğa yönelik cinsel istismarı üç grupta toplamak mümkündür. Birinci grupta dokunma olmaksızın yapılan cinsel istismar yer almaktadır. .(Aydın,2005)
Cinsel istismar çocukta kızgınlık, öfke gibi duyguların gelişmesine sebep olabildiği gibi; kendini suçlama ve bu durumdan kendini sorumlu kılma gibi tepkiler gelişir. Utanma ve suçluluk duygusunun gelişmesiyle çocuklar bu olumsuz yaşantıyı başka kişilere aktaramazlar ve bastırmaya çalışırlar. Bu durum zaman içerisinde öz saygının yeterince gelişmemesine, depresyona, psikosomatik hastalıklara neden olabilir. Kendine zarar verme ve evden kaçma da görülebilir. .(Aydın,2005)
Cinsel istismar kapsamında müstehcen telefon konuşmaları, röntgencilik, teşhircilik ve aile içinde cinsel ilişkiye şahit olma gibi durumlar bulunmaktadır. İkinci tür olan dokunmanın yer aldığı cinsel istismar kapsamında ise yetişkinin cinsel amaç doğrultusunda çocuğun vücuduna dokunması yer almaktadır. Ayrıca çocuğu fuhuşa yöneltmek, müstehcen yayınlara veya fotoğraflara malzeme olarak kullanmak da bu grup içerisinde değerlendirilir. Üçüncü tür cinsel istismar ise şiddet kullanarak yapılan cinsel istismardır. Yoğun şiddet içeren ırza geçme, yaralama, bereleme, dövme ve/veya canına kasdetme gibi vakaların olduğu durumlardır.(Aydın,2005)
Cinsel istismar hiçbir zaman diğer istismar türleri olan fiziksel veya duygusal istismardan bağımsız bir olgu olarak düşünülemez. Bu istismar bünyesinde belirli oranda fiziksel, özellikle de duygusal istismarı ağırlıklı olarak barındırır. Cinsel istismara uğrayan çocuğun yaraları, fiziksel rahatsızlıkları zaman içerisinde kaybolsa bile, benliğinde gelişen düşük benlik saygısı, suçluluk duygusu, öfke, kişilik parçalanması, cinsel gelişim sapması gibi kalıcı ve dirençli psikolojik rahatsızlıklar gelişir. (Aydın,2005)
2-Cinsel çocuk istismarı nedir?
Çocuğun kendisinden en az 6 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz amacıyla zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. Ensest, tecavüz, çocuğu pornografi ve fuhuş malzemesi yapmaktan; teşhircilik, cinselliği kışkırtan konuşmalar, cinsel ilişki ya da pornografik film seyrettirme,cinsel organları okşama, oral sekse kadar değişen eylemler cinsel istismar spektrumu içindedir (http://www.tr.net/saglik/cocuk_sagligi_cinsel_istismar.html)
Cinsel istismar, bir erişkinin cinsel gereksinim ve isteklerini karşılamak için çocukları araç olarak kullanmasıdır. (www.medinfo.hacettepe.edu.tr/tebad/ dergi/pdf/2004_2/082-86.pdf)
Okşama, sıkıştırma, öpme,elle sarkıntılık etme,laf atma,uygunsuz sözcüklerle rahatsız etme gibi davranışlar cinsel taciz kapsamındadır.Anne babaları en fazla korkutan ve kaygılandıran çocuklarının,kendilerini olmadığı bir ortamda bu tür bir durumla karşı karşıya gelmesi ve bundan haberdar olamamaktır.Özellikle ülkemizde son yıllarda sayısı hızla artan tv kanallarıyla kontrol edilemez hale gelen filmler ve tv programlarında şahit olunan bu durumlar bir çok aileyi olumsuz etkilemktedir (Tuzcuoğlu,2003).
Hangi yaş grubunda çocuk cinsel istismarı daha sıktır?
Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımları incelendiğinde; %30'unun 2-5, %40'ının 6-10, %30'unun 11 - 17 yaş grubunda olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle olguların %70'ini küçük yaş grubu oluşturmaktadır. İstismara maruz kalan çocuklarda kız/erkek oranı 3'tür. Yurt içi yayınlarda ise kız/erkek oranı birbirine yakın bulunmuştur. İstismarcıların %96'sı erkek, %80'i de çocuğun tanıdığı birisidir.
( http://www.tr.net/saglik/cocuk_ sagligi_ cinsel_istismar.html)


TACİZE UĞRAYAN ÇOCUK NE HİSSEDER?

1- "Her şey gizli kalmalı" (aile yıkılabilir)
2- Çaresizlik, sevgi objesini kaybetme korkusu; kendini suçlama ve kendinden nefret etme.
3- Tutsaklık ve süreklilik varsa çocuk bu duruma adapte olabilmek için uzun dönemde patolojik bağımlılık, kendine zarar verme davranışları, dissosiasyon (yabancılaşma hissi), çoğul kişilik gibi savunma mekanizmaları geliştirir.
Bir çocuk için onu önemsemeyen, zarar veren bir ana-baba imajı dayanılamayacak kadar acı bir durumdur, o nedenle çocuk tacizi kendisinin provake ettiğini düşünmeye başlar.
4-İtiraf: Çoğunlukla olmaz, olursa babaya inanmak özellikle annenin işine gelir.
5-Geri çekilme: İtiraf başladığında olayların büyümesi üzerine çoğunlukla geri çekilir (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Günümüzde ensestin sıklığı üzerine kesin rakamlar yoktur. Bunun en önemli nedenlerinden birisi kişide ve tüm ailede genel bir utanç duygusunun ortaya çıkmasıdır. Varlığı ancak yasaların uygulanmasının gerektiği durumlarda veya taraflardan birisinin psikiyatrik yardım araması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Genellikle alkolün kötüye kullanımının olması, kalabalık aile, artmış fizik yakınlık, ailenin izole olması gibi değişik etkenler ensest sıklığını değiştirmektedir. Ancak kesin saptanmış bir ilişki yoktur.
Güvendikleri bir yakınlarından cinsel tacize, tecavüze uğrayanlar, zihinsel yetersiz ya da çocuk bile olsalar, kendilerine yapılanın iyi bir şey olmadığını anlamakta, kötü bir şeye maruz kaldıklarını bilmektedirler. Çünkü kendileri gerçeği ayırt edebilecek durumda olmasalar bile, cinsel istismarda, tecavüzde bulunan bu yakın; olayı gizli tutması, saklaması için onlara telkinde bulunmakta, baskı, tehdit ve ağır şiddet uygulamaktadır. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Ensestin sarsıcı bir diğer yanı ise çocuğun ya da gencin kendisini dışarıya göre en güvende hissettiği yer olan evinde cereyan etmesidir. Karşılaştığı veya karşılaşacağı zorluklardan korunmak için evine sığınan çocuk, evinde daha da büyük bir zorlukla karşılaşır. Artık yatak odasında bile güvende değildir, sığınacak kaçacak bir yeri kalmamış tam bir tuzağa yakalanmıştır. Çocuk, ya yaşatılanlara boyun eğip yaşamını sürdürmeye çalışacak, ya da güvenliği evden kaçarak bir başka yerde arayacaktır. Kendisini korumasız, güçsüz, yalnız ve çaresiz hissedip bu durumuyla yaşamayı öğrenecektir. Bu yaşananlar yetişkinlik yıllarında da onun peşini bırakmayıp bir sürü zorlukla karşılaşmasına sebep olacaktır. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Türkiye'de yapılan cinsel taciz çalışmaları çok sınırlı sayıda olduğu için ne oranda ensestle karşılaştığımızı kesin olarak söylemek mümkün olamamaktadır.
Cinsel istismarda en temel öğe, yetişkinin gücünü kullanarak, bir çocuğun gereksinimlerini yok sayarak ya da yadsıyarak kendi doyumu için çocuğu kötüye kullanmasıdır.( http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Cinsel istismarı gerçekleştiren kişi, erkek ya da kadın, bir yabancı ya da bir aile dostu, bir komşu ya da yakın bir akraba gibi bildiği ve güvendiği bir kişi olabilir. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

CİNSEL TACİZİN PSİKOSOSYAL BOYUTUNU İNCELEMEK ÜZERE AŞAĞIDAKİ ÖRNEĞİ ELE ALABİLİRİZ:

Olgu 1
"V" 23 yaşında, ilkokul mezunu, 18 yaşından beri öz babasının cinsel tacizine uğruyor.
Baba: 50 yaşında, ilkokul mezunu, 30 yıllık evli, eşini kaçırarak evlenmiş, işçi, son 4 yıldır çalışmıyor, emekli maaşı ve çocuklarının kazancı ile
geçiniyor. Zorba, aileye baskı yapıyor, dayağa başvuruyor, eşini 25 yıldır
neredeyse kapıdan dışarı çıkmasına izin vermeyecek ölçüde denetliyor. Beş
yıldır eşini ve evdeki diğer çocukları kendi istediği saatlerde zorla dışarı
gönderip evde "V" ile yalnız kalmaya başlamış.
Anne: 48 yaşında, ilkokul mezunu, eşinin baskısı yüzünden evine kapalı, çevre ile ilişkisi yok. Eşinin kendisini zorla kaçırması ve evlenme isteğine korkusundan boyun eğmiş. Eşinin onları belirli sürelerde zorla dışarı göndermesi ve evde "V" ile yalnız kalmak istemesi dikkatini çekmiş ama aklına olayla ilgili pek bir şey gelmemiş.
Abla: 27 yaşında, konfeksiyon işçisi. Çocukluğunda zaman zaman babasının hoş olmayan dokunuşlarıyla karşılaşmış. Eve her döndüklerinde kız kardeşindeki tuhaflığı ve ağlamışlığı fark edip durumdan şüpheleniyor. Kardeşine olanları anlatması için baskı yaptığında gerçeği öğreniyor. Hemen olayın arkasından babasının öğrenmesinden korktuğu için kimseye bir şey söylemeden "V"yi de alıp babalarını karakola şikayet ediyor, oradan savcılığa gidip suç duyurusunda bulunuyor. Bu işlemlerden sonra baba nezarete alınıyor. Abla avukat tutuyor ve olay çok sıcakken avukatın isteğiyle PSTP'ına başvuruyorlar.
Ailenin Ön değerlendirilmesinden sonra "V'ye, ablaya ve anneye tedavi önerildi. Abla kendi tedavisini kısa sürede bıraktı. Annenin tedavisi tamamlandı.(Sezgin,1998)
İSTİSMARCI KİMDİR?
İstismarcı hemen her zaman erkektir ve çocuğun ailesinden biri ya da tanıdığı bir kişidir. Cinsel taciz aile içinde ebeveynler, üvey ebeveynler, kardeşler, eş akrabası tarafından; aile dışında ise arkadaş, komşu, çocuk bakıcısı, öğretmen ya da nadiren yabancı biri yapılabilir. Bunlar genellikle çekingen, kendine güveni ve saygısı olmayan kişilerdi.( http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

CİNSEL İSTİSMAR KAPSAMINA GİREN DAVRANIŞLAR
Cinsel istismar kapsamına giren davranışlar çok geniş bir yelpaze üzerinde yer alırlar ve üç sınıf altında toplanabilirler:( http://www.ilkokuma.com/yararli_ sunular.htm)
Dokunmanın olmadığı istismar davranışları: Sözel olarak cinsel uyarı, teşhircilik, çocuğa pornografik yayınlar ya da bilerek cinsel içerikli davranışları izlettirme, cinsel muayeneye zorlama ve pornografik yayınlarda kullanılması.
Dokunmanın olduğu istismar davranışları: Uzayan ve aşırı bir biçimde yakınlık içeren öpme, okşama, çocuğun yetişkinin cinsel organına dokunmaya zorlanması, bir yetişkinin çocuğun cinsel organına tıbbi bir amaç olmaksızın cinsel amaçla dokunması.
Cinsel birleşmenin olduğu istismar davranışları: Her türlü cinsel ilişki, çocuğun fuhuşa teşvik edilmesi.

CİNSEL İSTİSMARIN DUYGUSAL VE DAVRANIŞSAL GÖSTERGELERİ

Küçük çocuklarda:
" Hiperaktivite
" Aşırı talepkar olma
" Mutsuzluk, kaygı, ağlama
" Öfke patlamaları
" Aşırı derecede itaatkâr olma
" Hiçbir şeye ilgi göstermeme, sanki bir rüya aleminde yaşama
" Diğer çocuklara ya da oyuncaklara karşı cinsel içerikli davranışlarda bulunma ve öfkeli, saldırgan ya da kontrolcü bir biçimde davranma
" Davranışlarda gerileme; parmak emme, yatak ıslatma gibi
" Cinsel organıyla çok fazla meşgul olma
" Kendisine bakan kişinin eteğine yapışma ya da aşırı bağımlı bir hale gelme
" Uyku bozuklukları: kâbuslar, yatağa gitmekten korkma, çığlık atarak uyanma, fobiler
" İştahta değişiklik
" Daha önce tanıdığı bir kişiyle yalnız kalmaya aşırı tepki gösterme
" Evin belli bir bölümünden, belli bir kişiden ya da belli cinsiyette olan biriyle yalnız kalmaktan korkma
" Ortada görünen bir neden olmaksızın bir akrabanın ya da arkadaşın evine gitmeyi reddetme
" Yabancılara karşı aşırı derecede yakınlık gösterme
" Yaşıyla orantılı olmayan cinsel davranışlar, oyunlar ya da konuşmalar sergileme, cinsel içerikli resimler çizme
" Fiziksel bir neden olmaksızın baş ağrısından, mide bulantısından şikâyet etme
" Ani huy değişikliklerinin olması
" Okul başarısının gerilemesi
" Dikkati yoğunlaştıramama
" Akranlarıyla ilişkilerinin bozulması ya da arkadaş edinmede zorluklar
" Olayı anımsatan yerler, kişiler, görüntüler ve konuşmalardan kaçınma
" Yineleyici oyunlar (olay sırasında yaşadığı sıkıntıyı oyun sırasında yenerler, çünkü oyunu kendileri yönlendirebilirler)
" Zayıf benlik imajı ve benlik saygısının olmaması
" Sosyal etkinliklere katılmada gönülsüzlük
" Başkalarına güvenememe (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
ETİYOLOJİ
Cinsel istismarın sık görüldüğü aileler genel olarak işlevselliği bozuk aileler olarak tanımlanmakta ve bu ailelerde olaya yol açtığı düşünülen çeşitli patolojiler bulunmaktadır:
a. Baskın ve koşulsuz söz tutma isteyen ana baba modeli: En sık gözlenen katı babanın güç ve kararlarda baskın olduğu aile modelidir. Aile sistemi kapalıdır. Babaların bir kısmı güç ve kontrol sağlamak için şiddete başvurmaktadır.
b. Cinsel sorunlar: Cinsel istismarın gözlendiği ailelerde, ana babalarda cinsel sorunlar daha sıktır.
c. Sosyal izolasyon: Ana babaların çoğunda aile dışı sosyal ilişkilerde kısıtlılık ve zorlanma vardır.
d. Rol çatışması: Cinsel istismar uygulanan ailelerde rol çatışmalarına sık rastlanır. Anne genellikle eşlik ve ev kadınlığı rollerini kızına bırakmaktadır, babada bakım vermeyi ensest yoluyla yapmaktadır.
e. Alkol ve madde kötüye kullanımı.
f. Yadsıma: Aile üyelerinde en sık kullanılan savunmadır.
Baba, olayı "seks eğitimi" olarak savunabilir, anne ise kocası ile ilişkisini bozabileceği için reddedip görmezlikten gelebilir. Çocuk utanma ve suçluluk duygularını bastırmak ve aile düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla durumu yadsıyabilir.( http://www.psikoloji.gen.tr)
TANI
Çocuk jinekolojik ya da başka bir tıbbi muayeneye getirildiğinde cinsel istismar bir olasılık olarak akla getirilmelidir. Cinsel istismara uğramış çocuklar diğer çocuklarla benzer belirtilerle doktora getirilebilir. Tanıda önemli olan cinsel istismarı akla getirmektir. (http://www.psikoloji.gen.tr)
Cinsel istismarla ilişkili sorunlar ve klinik özellikler:
Çocuklarda cinsel istismar önemli bir halk sağlığı sorunudur ve uzun dönem olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Uzun dönemde gözlenen olumsuz sonuçlar için tek bir sendrom yoktur, ancak cinsel istismar bir grup bozukluk için risk etmeni olarak kabul edilmektedir.
Kaygı bozuklukları cinsel istismara uğrayan çocuklarda kısa süre içinde ortaya çıkabilmektedir. Uyku bozuklukları, kabuslar, fobiler, bedensel yakınmalar ve korku tepkileri yüksek kaygı düzeyinin kliniğe yansıması olarak gözlenmektedir.Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, ikincil enürezis ve enkoprezis cinsel istismar kurbanlarında daha sık ortaya çıkmaktadır. (http://www.psikoloji.gen.tr)
Disosiasyon, ruhsal travmaya karşı ilkel bir savunma olarak kabul edilmektedir. İstismarın erken döneminde, amnezi, aşırı fantezi kurma, trans benzeri durumlar ve uyurgezerlik ortaya çıkabilmektedir. Bu çocuklarda konversiyon tepkilerine de yüksek oranda rastlanılmaktadır.( http://www.psikoloji.gen.tr)
Cinsel istismar yaşamış çocuklarda yüksek oranda depresyon gözlenmekte ve kurbanın benlik saygısı ciddi hasara uğramaktadır. Bu çocuklarda intihar düşünceleri ve girişimleri sık görülmektedir .Erişkin yaşta başlayan majör depresyon, çocuklukta cinsel istismarla ilişkili bulunmuştur .Öfke tepkileri, zayıf dürtü kontrolü, karşı olma, karşı gelme bozukluğu cinsel istismara uğramış çocuklarda gözlenebilmektedir . ( http://www.psikoloji.gen.tr)
Kişiler arası ilişki kurma ve sosyal ilişkileri sürdürebilme becerisi, cinsel istismardan olumsuz olarak etkilenmektedir. Bu kişilerin ya ilişki kurmaktan kaçındıkları ya da aşırı yakınlık gereksinimi duyup çok sayıda, fazla beklentili ve kontrol edici ilişki kurdukları gözlenmektedir. Her iki tip ilişki de işlevsellikten uzak olmakta ve genellikle yalnızlıkla sonlanmaktadır.
Yüksek riskli cinsel eylemler, cinsel istismara uğramış insanlarda daha sık görülmektedir. Cinsel taciz öyküsü olan kadınlarda daha erken başlangıçlı cinsel yaşam, daha fazla oranda ergenlik çağında gebe kalma, birden fazla cinsel eş, korunmasız cinsel ilişki ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların sıklığında artma saptanmıştır .Ayrıca, cinsel istismar öyküsü olan çocukların daha fazla cinsel saldırıda bulunduğu da bildirilmektedir . (http://www.psikoloji.gen.tr)
TEDAVİ
Cinsel istismar olgularında yoğun bireysel terapiye ek olarak, gerekli görülen bazı durumlarda grup ve aile terapisi uygulanmaktadır. Olayın yeni olduğu dönemde çocuğa destek mutlaka gereklidir. Özellikle aile içi istismar vakalarında hekimle hasta arasındaki ilişki, çocuğun kurduğu ilk sağlıklı ilişki olabilir. Bu çocuklar kendilerini yalnız, terk edilmiş ve suçlu hissettiklerinden bu olgularda destekleyici yaklaşılmalıdır. ( http://www.psikoloji.gen.tr)
Cinsel istismarı ortadan kaldırmanın en etkin yolu oluşmasını önlemektir, buna yönelik programlar geliştirilmektedir. Çocuklara yönelik bu programlar, olası istismar durumlarını tanımalarını, uygun bir yolla tepki göstermelerini ve böyle bir durumda güvendikleri bir erişkine olayı anlatmalarını hedeflemektedir. (http://www.psikoloji.gen.tr)

CİNSEL İSTİSMARIN ETKİLERİ

Duygusal tepkiler: Aldatılmışlık, kızgınlık, suçluluk, utanç, korku, kendini suçlama, güçsüzlük, çaresizlik, kendi duygu ve algılarına güvenememe, duygusal açıdan kendini kapama, kendine ilişkin olumlu yanları görememe, düşük benlik saygısı, mükemmeliyetçilik, sevgi verme ve almada zorluk, ne olduğuna ve istismarcıya ilişkin karmaşık duygular, kirlenmişlik hissi, güvensizlik, kaygı, başına gelenlerden gizlice zevk aldığından dolayı endişelenme, iyiymiş gibi görünme
İlişki problemleri: 'hayır' diyememe, başkalarına güvenememe, kendini ve/veya başkalarını idealize etme ya da değerinden az görme, kendini izole etme ya da aşırı bağımlı bir hale gelme
İnançların sarsılması: İstismarın her türü, özellikle de cinsel istismar, çocuğun ya da ergenin yaşamını sürdürebilmesi, sağlıklı gelişebilmesi ve ilişkiler kurabilmesi için gerekli olan temel inançlarını sarsar.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm).

ANNE VE BABALARIN DUYGULARI

" Kızgınlık, suçluluk, öfke
" Şok, inanamama
" Çocuktan uzaklaşma
" Çaresizlik
" Yas, aldatılmışlık
" İntikam.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Bu duygular anne ve babalarda;çocuğa ve diğer çocuklara karşı aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumların ortaya çıkmasına,utanç duymalarına,olayın inkârına neden olabilir.

ANNE VE BABALAR NELER YAPABİLİR?

Anne babaların en fazla sorduğu soru, çocuğumun cinsel tacizle karşılaşıp karşılaşmadığını nasıl anlayabilirim? ve çocuğumu, cinsel tacize maruz kalmaması için nasıl yetiştirmeliyim? şeklindedir.Bu konuda ailelerin çocuklarını cinsel tacizden korumaları için yapmaları gereken şeyler şunlardır: (Tuzcuoğlu,2003)
" Anne ve babalar cinsel taciz konusunda bilgili ve bilinçli olmalılar.
" Çocuğun cinsel gelişimini yakından takip etmelidirler.
" Çocukla açık iletişim kurmalıdırlar.
" Çocuklarına ilgi ve şefkat göstermeliler.
" Çocuklarına insanlarla mesafeli ilişkiler kurmayı öğretmeliler.
" Çocuklarına yaşadığı her durumu kendileriyle paylaşabileceği sıcak ve açık bir aile ortamı sağlamalılar.
" Çocuklarınıza hayır demeyi öğretmeliler.(Tuzcuoğlu,2003)
" Ayrıca, çocuklara bedenlerinin kendilerine ait olduğu, kötü niyetli kişilerin hangi davranışlarda bulunabileceği öğretilmelidir. Çocuklar masum bir öpücüğü ya da dokunuşu, kötü niyetli olanından ayırt edebilmelidir. Dudaklardan öpme, vücudun genital organ gibi özel bölgelerine dokunulmasıyada çocuğu rahatsız eden herhangi bir dokunuş kötü niyetlidir. Dokunan kişi kim olursa olsun rahatsızlık veriyorsa, çocuk ona dokunmamasını söylemeyi öğrenmelidir.
" Çocuklara cinsel istismara karşı koyabilme yöntemleri öğretilmelidir. Bu yolla birçok istismar olayı önlenebilir. Kendisine yapılan davranışın kötü olduğunu anlayabilecek yaşa geldiğinde çocuk, yapılanlara direnme konusunda desteklenmelidir; bağırabilir, saldırabilir, elinden ne geliyorsa yapabilir. Bu durumda uslu çocuk olmaması gerektiği anlatılmalıdır.

CİNSEL İSTİSMARIN ETKİSİNİ BELİRLEYEN FAKTÖRLER

Bir çocuğun maruz kaldığı cinsel istismarın onu ne kadar etkileyeceği bir takım faktörlere bağlıdır: (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
" İstismarın süresi ve sıklığı: Cinsel istismar, ne kadar uzun sürer ve ne kadar sıklıkla olursa duygusal ve cinsel etkileri o denli ciddi olur.
" Cinsel ilişkinin türü: Cinsel birleşmenin yer aldığı istismar en fazla zarar verendir.
" Güç ve saldırganlığın kullanılması: Ne kadar çok güç ya da şiddet kullanılırsa etkileri o denli ağır olacaktır.
" Yaş Faktörü: Uzmanlar arasında yaş faktörünün etkisi konusunda fikir ayrılığı vardır. Bazı uzmanlar istismara uğrayan çocuğun yaşı ne kadar küçükse bu olayın o denli çok zarar vereceğine inanırken diğerleri, küçük çocukların duygusal olarak daha fazla desteğe sahip olduğuna, dolayısıyla yaşın büyümesiyle etkilenmenin daha fazla olacağına inanırlar.
" İstismarcının çocukla ilişkisi: İstismar eden kişinin çocuğa yakınlık derecesi arttıkça istismarın etkisi de artar.
" Çocuğun direnmemesi ya da olaya isteyerek katılması: Her iki durumda da çocuk sonradan daha fazla acı çeker.
" Olay açığa çıktıktan sonra destek alınmaması: Çocuk olayı anlattıktan sonra destek almazsa, cinsel istismarın etkisi, olayı bir sır gibi saklayan çocuğa nazaran daha ciddi ve uzun süreli olmaktadır.
" Ebeveynlerin tepkisi: Çocuk, eğer ailesi onu suçlamak, inkar etmek ya da istismarın etkisini hafife almak gibi olumsuz tepkiler gösterirse daha fazla travmaya maruz kalmaktadır.
" Kurumsal tepki: Çocukla ilgili kurumların çocuğun yaşadığı cinsel istismara maruz kalmasına karşı olumsuz ya da duyarsız bir tavır takınması da istismarın olumsuz etkilerine katkıda bulunmaktadır.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)
Çocukların etkilenme derecesini etkileyen değişkenler; çocuğun bireysel özellikleri,aile çevresi,toplumun özellikleri ve çocuğun olaya ilişkin düşünceleridir.

NEDEN ÇOCUKLAR İSTİSMAR EDİLDİKLERİNİ SÖYLEMEZLER?

" Ona kimsenin inanmayacağından korkarlar.
" Cinsel istismarın kendi hataları olduğundan ve bu yüzden başlarının belaya girmesinden korkarlar.
" Bu davranışlardan hoşlanmadığı halde, istismar eden kişiyi sevebilir ve onun başının belaya girmesinden korkabilir.
" İstismar eden kişi tarafından tehdit edilmiş; korkutulmuş olabilir.
" Bazı çocuklar bunun yanlış olduğunu bilmeyebilir.
" Daha büyük çocuklar bu konuda konuşmaktan utanç duyabilir.
" Çocuk konuşmak için uygun zaman, zemin ve kişi olmadığını düşünebilir.
" Çocuk, böyle bir şeyi nasıl anlatacağını bilmeyebilir.
(http://www.tr.net/saglik/cocuk_sagligi_cinsel_istismar.html)




ÇOCUKLAR SONUNDA NASIL SÖYLERLER?

" İstismarın derecesi, sıklığı artar ve çocuğu korkutursa,
" Cinsel istismardan korunmayla ilgili bilgi alırsa ve kendisine yapılanın doğru olmadığını fark ederse ve söylenmesi gerektiğini öğrenirse,
" Çocuklar sırlarını en yakın arkadaşları ile paylaşmak isteyebilirler.
" Kardeşleri kendisinin ilk istismar edildiği yaşa gelmişse onları korumak maksadıyla;
" Ergenliğe gelmişse hamilelikten korkar ya da istismarcının baskısından kurtulmak için,
" Çocuk güvenebileceği ve kendisi ile yakından ilgilenen bir yetişkinle karşılaştığı zaman,
" Fiziksel bir yakınma (üriner enfeksiyon vb.) sonrası doktora gittiğinde.


RİSK FAKTÖRLERİ

Cinsel istismar ve ensest her toplumda, her sınıfta, her dinde, her kültürde ve her ülkede ortaya çıksa da bazı risk gruplarında ya da bazı ev ortamlarında yaşayan çocukların bu istismar türüne maruz kalma olasılıkları daha yüksektir:
Cinsiyet: Her ne kadar, kız çocuklarının cinsel istismara maruz kalma olasılıklarının erkek çocuklarına nazaran daha yüksek olduğuna inanılsa da erkek çocukları da cinsel olarak sıklıkla istismar edilmektedirler.
Daha önce cinsel istismara uğramış çocuklar: Bir kez cinsel istismara uğramış ve uygun bir şekilde yardım almamış, desteklenmemiş ya da neler olduğunu tam olarak anlayamamış bir çocuğun bir kez daha cinsel istismara uğrama olasılığı daha yüksektir.
Duygusal gereksinimleri karşılanmamış çocuklar: İhmal, fiziksel ya da duygusal istismar sonucunda ya da kronik hastalıklara ya da gelişimsel bozukluklara sahip olmaları nedeniyle duygusal olarak yoksunluk çeken çocuklar da cinsel istismara açık çocuklardır. Çünkü bu çocukların ilgi ve sevgiye aç olmaları istismar eden kişi tarafından kullanılır.
" Ağır aile geçimsizliği
" Alkol ve/veya madde bağımlılığı
" Düşük benlik saygısı
" Ailede ruhsal hastalıklar
" Suç işleme
" Ekonomik güçlükler
" Eğitim düzeyinin düşük olması
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

CİNSEL İSTİSMAR AÇIKLANDIĞINDA NE YAPILMALI?

Duyulduğunda çocuğa inanılmalıdır. Çocuklar cinsel taciz konusunda yalan söylemeyi bilmezler.
Olanları anlatabilmenin ne kadar güç olduğu bilinmeli ve çocuğa anlayış gösterilmelidir.
Çocuklar yaşadıkları olayı arkadaşlarına oyun gibi anlatıp gösterebilirler, buna engel olunmamalıdır. Bu çocuğa iyi gelecektir. Olan bitenin onun suçu olmadığı ona söylenmelidir.
Sakin olmaya çalışılmalıdır. Çocuğun tedirgin olmaması sağlanmalı çünkü,tedirgin olan çocuk olayı yeniden kapatabilir, susabilir.
Yetişkin ve çocuk için bilgi ve yardım istemek gerekir. Bunun için de en güvenilen yakınlar, arkadaşlar ve uzmanlar yardımcı olabilirler.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARINA CİNSEL İSTİSMAR KONUSUNDA VEREBİLECEKLERİ İLETİLER

" Sen özel ve önemlisin.
" Bedenin sana aittir.
" Bedeninde çok özel olan yerler var. Eğer birisi buralara dokunmak isterse ona 'HAYIR' deme hakkına sahipsin. Bu tanıdığın, sevdiğin bir yetişkin olsa da ben sana 'HAYIR' deme iznini veriyorum.
" Duygularına kulak ver. İnsanlar sana dokunduklarında ve sen bundan hoşlanmıyorsan duygularına güven.
" Eğer biri seni rahatsız ederse bunu hemen gelip bana söylemeni istiyorum. Sana söz veriyorum: söylediğin herşeye inanacağım.
" Eğer biri, doğru olmayan bir biçimde sana dokunursa bu senin hatan değil. 0 yetişkin sana ne yaparsa yapsın senin hatan değil.
(http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)

EĞER ÇOCUĞUNUZUN İSTİSMARA UĞRADIĞINI DÜŞÜNÜYORSANIZ NELER YAPABİLİRSİNİZ?

" Sizinle ya da güvenilir bir erişkinle konuşmasını sağlamak amacıyla güvenli bir ortam oluşturun. Yaşadıklarını anlatması konusunda onu cesaretlendirirken, olmayan şeyleri anlatmaması konusunda uyarın. Çocuğun anlatmasını engelleyecek duygusal tepkilerden kaçının.
" Yanlış bir şey yapmadığı konusunda ona güvence verin.
" Psikolojik sağlığı açısından psikiyatri desteği almanız gerekebilir.
" Tıbbi muayene yapılmasını sağlayın. Bu konuda uzman bir hekim seçin. (http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm)



CİNSEL İSTİSMARLA İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR:

Boğaziçi üniversitesi araştırma fonu tarafından üniversite öğrencileri arasında çocuklukta cinsel istismarın yaygınlığı, özellikleri ve etkileri araştırılmıştır.Cinsel istismar, kendinden en az beş yaş büyük birisiyle yaşanan cinsel deneyimler olarak tanımlanmıştır. Kız öğrencilerde cinsel istismar deneyimleri:
Taramaya katılan 958 kız öğrencinin %12 si 12 yaş öncesi,%22si ise 12-18 yaş arası cinsel istismar deneyimleri olduğunu belirtmişlerdir. Örneklem grubunun iki yaş dilimine ayırmadan, tüm grupta 18 yaş öncesi cinsel istismar deneyimi yaygınlığına bakıldığında bu oran %28 dir.Sonuç olarak; kız çocukların 18 yaşından önce cinsel istismara maruz kalma olasılıkları yüksektir. Verilerin ortaya çıkardığı tablo failin genç erkek olduğu, cinsel deneyimi başlattığı, amacına ulaşmak için zor kullanabildiği ve cinsel etkileşimlerde aktif taraf olduğudur. Mağdur ise genelde pasif rolde görülmektedir. Ve bu deneyimden olumsuz şekilde etkilenerek çıkmaktadır. .(Elal ve Atamer,2000)
Çocuk yaştaki mağdurun henüz fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak hazır olmadığı ve tam anlamadığı cinsel deneyimi onaması söz konusu değildir. Hem yaşı itibariyle hem de sahip olduğu fiziksel güç ve sosoyal konum itibariyle güç dengesi büyük ölçüde failin lehinedir. Edilgin durumda olan mağdurun bu deneyimi yaşadığı zaman ve yetişkin yaşa geldiğindeki değerlendirmesi kendisi için olumsuz olduğu yönündedir. Klinik veriler de yetişkinlik öncesi yaşanan bu deneyimlerin travmatik olduğu ve yetişkinlikte çeşitli patolojilere yol açtığını göstermektedir. .(Elal ve Atamer,2000)
İstismar edenlerin yarısı daha önce hiç tanımadıkları bir erkek tarafından istismara uğramaktadır.Başka ülkelerde yapılan çalışmalar istismar failinin çoğunlukla çocuğun tanıdığı birisi olduğunu göstermektedir. Bu fark bazı kültürel etkenlerden kaynaklanmaktadır.
İstismar mağdurlarının, istismar edilmeyenlere nazaran cinsel davranışlarının artmış olduğu ama cinsel tutumlarının daha olumsuz olduğu görülmüştür. Klinik veriler birçok cinsel istismar mağdurunun cinsel davranışlarının arttığını, daha çok sayıda partnerle sık cinsel ilişki yaşadıklarını göstermektedir. Bu kişiler hatta herkesten ilgi, beğeni, sevgi ve maddi kazanç elde etmek için gerekli ve tek yolun bedenlerini ve cinselliklerini sunmak olduğunu öğrenmişlerdir. Sevgi ve güven ilişkileri kökten bozulmuştur. Mağdur her yeni deneyimle tekrar travmatize olur, özgüveni azalır ve çaresizlik duyguları yaşayabilir. Normal cinsel gelişimi sekteye uğramış olan kadın bir kısır döngü içinde bir yandan duygusal boşluğunu doldurmak için cinsel ilişkiler yaşar, diğer yandan da bu ilişkilerden zarar görmektedir. (Elal ve Atamer,2000)

ERKEK ÖĞRENCİLERDE CİNSEL İSTİSMAR DENEYİMLERİ:

Taramaya katılan 639 erkek öğrencinin %5i 12 yaş öncesi,%13 ü ise 12-18 yaş arası cinsel istismar deneyimleri olduğunu belirtmişlerdir.İki yaş dilimi birleştirildiğinde tüm erkek örneklem grubunun %16sının 18 yaş öncesi cinsel istismar deneyimi olduğu görülmektedir. (Elal ve Atamer,2000)
Erkek çocuklarının cinsel istismarı ile ilgili bulgular şaşırtıcıdır. Cinsel istismarla ilgili çalışmalar çoğunlukla kızlar üzerine yapılmıştır ve literatürde erkeklerle ilgili az veri bulunmaktadır. Var olan çalışmaların çoğunda faillerin büyük çoğunlukla erkek olduğu ve meğdurun bu deneyimden ileri boyutlarda travmatize olduğu bulunmuştur.Bu araştırmada ise failin bir erkek değil bir bayan olduğu ve bu deneyimin mağdurun hoşuna gittiği görülmüştür.Bu veriler doğrultusnda bu deneyimlere sahip erkeklerin bir çoğu için yaşadıklarını cinsel istismar olarak adlandırmak mümkün değildir.Bu grubun çoğu yaşadıklarını olumlu bir şekilde değerlendirmiştir;bu söz konusu deneyim sanki ilk cinsel deneyim gibi görülmektedir. (Elal ve Atamer,2000)
Cinsel istismar deneyimi olan erkek gruplarında iki olgu ön plana çıkmaktadır. Kişiyle cinsel partner arasındaki yaş farkı azaldıkça bu deneyime olumlu tepki verme olasılığı artmaktadır. Tüm yaş gruplarında cinsel deneyimi kimin başlattığı önemli görülmektedir.Cinsel deneyime en olumsuz tepki ve mağdurun cinsel deneyimi en düşük oranda başlatması 18 yaş sonrası grupta görülmektedir. Olasılıkla sorumluluğu ele alan ve cinsel ortamda öz güvenli davranan, yaşça kendinden daha büyük bir kadınla yaşanan cinsel ilişkiler erkek tarafından istismarcı olarak algılanmakta ve olumsuz duygulara yol açmaktadır.(Elal ve Atamer,2000)
Marmara üniversitesi Atatürk eğitim fakültesinde yapılan ''çocukların benlik imajı ve anne baba tutumlarını algılayışlarının fiziksel istismar edilme durumlarına göre incelenmesi''araştırma sonucuna göre fiziksel yönden istismar edilen ve edilmeyen çocukların benlik imajları ve anne baba tutumlarını anlayışları ile kardeş sayısı, doğum sırası ve anne baba eğitim durumları arasındaki ilişki incelenmiş ve çocukların anne baba tutumlarını algılayış biçimleri ile anne baba eğitim düzeyi arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılığın olduğu saptanırken, kardeş sayısı ve doğum sırası arasında anlamlı bir farklılık bulanamamıştır. Yine fiziksel istismar edilip edilmeme ve cinsiyete göre benlik imajı puanları genel olarak incelendiğinde istismar edilen deneklerin edilmeyen deneklere göre puan ortalamalarının yüksek olduğu; cinsiyete göre ise puan ortalamalarının birbirine yakın olduğu görülmektedir.(Aydın ve İnan,1996)
De Francis'in araştırmasına göre ana babaların % 35'i saldırganı suçlamakta, % 14'ü çocuğu kışkırtıcı bularak kabahatli görmekte, ancak % 13'ü olayda kendilerini suçlu görmektedir. Ailelerin % 6 sı aldırmaz bir tutum sergilerken % 8'i cevap bile veremez halde donup kalmışlardır.Öte yandan. anababalar daha çok saldırganı suçlu bulup hemen cezalandırılmasını ister ya da çocuklarına suçu yüklemeye çalışırken,toplum çocuğun başına gelenlerden aileyi sorumlu tutmaktadır. Aynı araştırmada % 29u ana babanın bu olayın çocuklarında kalıcı bir etkisi olmayacağına inanması gibi dikkat çekici bir bulgu vardır. (Konanç ve diğ.,1991)





EKONOMİK İSTİSMAR ve ÇALIŞAN ÇOCUKLAR

Çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak çalışması veya çalıştırılması "Ekonomik İstismardır"( Bahçecik veAlpar;2005)
Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi de çocuk emeğinin istismar edilmesi ya da diğer bir deyişle çalışan çocuklar sorunudur. DİE 1994 yılı Çocuk Anketi sonuçlarına göre, ülkemizde 6 - 14 yaş grubunda ekonomik işlerde 1 milyon 8 bin çocuk çalıştırılmaktadır.( Bahçecik,Alpar;2005)
Çalışan çocukların sayısı, kendi yaş gruplarındaki çocukların %8,5'unu oluşturmakta ve bu çocukların asgari çalıştırılma yaşı olan "15 Yaş"ın altında çalışmaya başladığını göstermektedir. Yapılan araştırma çalışan çocukların %41'inin okula devam etmediğini ve %59'unun da okula devam ettiğini göstermiştir. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Yine aynı araştırmada, çalışan çocukların %77'sinin tarım, %10,7'si sanayi, %5,1'i Ticaret ve %7,2'si hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Çalışan çocukların eğitim durumları ise; %85,8'i ilkokulu bitirmiş ve %4, 6'sı ilkokulu terk etmiş ya da hiç okumamıştır. Bu çocukların %97,9'u zorunlu ilköğretimden sonra üretime katılmış %24,7'si çalışmaya başladıktan sonra Çıraklık Okulu'na gönderilmiştir. Çocukların %22,9'kız ve %77,1'i erkek çocuklardır. Yapılan bu araştırma, çocukların %48,4'ünün okumak istediğini başka bir deyişle okumaya özlem duyduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu özlem toplumsal ve ekonomik gerçeklerle sınırlanmakta yerini çalışma yaşamı ile ilgili başka özlemlere bırakmaktadır. Çocukların yalnızca %3,2'si gelecekte okula yeniden dönebileceğini düşünmektedir. Çocukların büyük çoğunluğu ise (%84,2) yaşamını hiç ara vermeksizin çalışarak sürdürebileceğini söylemektedir. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Çocukların çalışma nedenleri, Türkiye'nin sosyal, ekonomik kültürel sorunları ile yakından ilgilidir. Gelir dağılımındaki giderek artan adaletsizlik, yaygınlaşan yoksulluk, köyden kente hızlı bir şekilde göç ve bunun sonucunda ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik sorunlar, kaçak işçiliğin artması, çocuk emeğinin ucuz olması ve işverenin de ucuz iş gücünü tercih etmesi sonucunda çalışan ya da çalışma hayatına itilen çocuk sorunu ortaya çıkmaktadır (Bahçecik ve Alpar;2005).
Çalışan çocuk, yaşadığı bölgede yoksullaşan, o bölgede yaşama olanağı kalmadığı için göç eden; ama göç ettiği bölgede de aradığını bulamayan ailelerin çocuklarıdır. Çalışan çocuk ailesi yoksul olduğu için okuldan ayrılmış, yoksulluk koşullarında yaşamını sürdürebilmek ve yoksullukla savaşımında ailesini destekleyebilmek için üretime katılmak zorunda kalmış çocuktur. Çalışan çocukların ailesinin eğitim düzeyi düşüktür. Aileler genellikle çok çocukludur. Ailede genellikle birden fazla çocuk üretim sürecine katılmıştır. (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Çocuklar, çalıştıkları sektörler ve çalışma şekilleri ne olursa olsun, çalışma hayatının ortak risk ve tehlikeleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Çalışılan ortam ve yapılan işler genellikle çocuklara uygun değildir ve çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığını tehdit eder niteliktedir. Çocuklar; çocukluklarını yaşayacakları, eğitim görecekleri yaşlarda bu haklardan yoksun kalmakta ve ekonomik istismar ve sağlıksız koşullarda çalıştırılmaları nedeni ile sağlık sorunları yaşayabilmektedir.(http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Erzurum'da Alp, Özkan ve Orbak'ın araştırmalarına göre sokakta çalışan çocukların 41'i (%21,8) kız, 147'si (%78,2) erkek olup ortalama yaşları 9,8±2,6 (5-16) yıl idi. Çocukların 37'si (%19,4) yedi yaşın üzerinde olmasına rağmen okur -yazar değildi. Halen 94'ü (% 50) ilköğretime devam ederken, 23'ü (%12,2) 5 yıllık eğitimini tamamlamıştı. Ortalama kardeş sayısı 4,4±1,3 (2-7) idi. Çocukların %35,Tinin köyden Erzurum'a geldikleri, 177'sinin (%94,1) ailesi ile yaşadığı, 57'sinin (%30,3) ayakkabı boyacılığı yaptığı saptandı. Çatışma nedenlerinin çoğunluğu (%72,9) ekonomik sorunlardı. Annelerin 127'si (%67,6), babaların 30'u (%16) okur-yazar değildi. Babaların 55'inin (%29,3) işi seyyar satıcılık olup, 97'si (%51,6) eve akşam yemeğinden sonra geliyordu. Ailelerin %64,9'unun aylık geliri 50-100 milyon arasında idi.( Bahçecik ve Alpar;2005)

ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI ALANINDA SOSYAL HİZMET:

1800'lü yılların sonlarında gönüllü çalışmalarla başlayan ve daha sonra profesyonel bir hizmet modeli haline gelen Sosyal Hizmetler, Sosyal Refah kavramının ortaya atılmasından sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Sosyal Hizmetin mesleki etkinliğinin odağı, bireyin toplumsal işlevselliği ve çevresi ile olan etkileşimidir.
( http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Sosyal hizmet mesleğinin diğer mesleklerde olduğu gibi,sorun çözme fonksiyonu vardır. Sosyal hizmet değerlerini, toplumun kabul ettiği değerlerden almaktadır. Bununla beraber sosyal hizmet değerlerinin toplumun genel ve egemen olarak kabul edilen veya uyarlanan değerlerle benzer ya da aynı olması gerekmemektedir.
Diğer meslekler gibi sorun çözme fonksiyonu olan sosyal hizmetin "Çocuk İhmal ve İstismarı" sorununa ilgisiz kalması düşünülemez. Kaldı ki konu sosyal hizmetin temel alanlarından "Aile ve Çocuk Refahı" içerisinde ele alınmaktadır. Aile sorunlarının çözülmesi, ailenin düzenli bir şekilde gelişmesi ve devam etmesi amacını güden çalışmalar sosyal hizmetin "Aile Refahı" alanını oluşturur. Aile refahı ile birlikte düşünülen "Çocuk Refahı" alanı da önemli hizmetleri içerir. Çocukların refahına etki eden her husus aynı zamanda çocuğun üyesi bulunduğu bütün grupların, ailenin ve toplumun refahı ile ilgilidir. Çocuk refahı alanı bu bakımdan yalnız çocuk için değil tüm grubun refahı için toplum kaynaklarının düzenlenmesinin bir bölümünü oluşturur. Ancak, Çocuk İhmal ve İstismarı olgusu sadece sosyal hizmetin aile ve çocuk refahı alanına girmemektedir. Çocuk ihmal ve İstismarı olgusunun çocuk üzerinde yarattığı tahribat nedeni ile başta psikosomatik rahatsızlıklar olmak üzere tıbbi ve psikiyatrik rahatsızlıklar da ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde çocuklarını ihmal ya da istismar eden ailelerde ya da İstismarcılarda da benzer rahatsızlıklar görülebilmektedir. Nitekim psikiyatristlerin yaptığı bir araştır.Bu da Çocuk İhmal ve İstismarının aynı zamanda psikiyatrik ve tıbbi açılardan da ele alınmasını ve yapılacak çalışmaların multidisipliner olmasını gerektirmektedir.
(http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)
Yukarıda açıklanan nedenler; "Çocuk İhmal ve İstismarının Önlenmesi" için gerekli olan koruyucu ve önleyici çalışmaların planlanması, organize edilmesi ve uygulanması; özellikle cinsel, fiziksel veya ağır ihmal sonucu travmaya maruz kalan çocuklar ile bu çocukların ailelerine yönelik, 1. derecede çocuğun ve 2. derecede ailenin örselenmesini önleyecek tedbirlerin alınmasının sağlanması; çocuktaki ve ailedeki olası travma ve örselenmeyi tedavi ve rehabilite etmek amaçlı çalışmaların yürütülebileceği, yataklı ve ayakta rehabilitasyon hizmeti verebilecek, çocuk, aile ve topluma yönelik çalışmaların uygulamaya konacağı tam donanımlı ve gerektiğinde uzun süreli rehabilitasyon çalışmalarının yapılabileceği ve "ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI ACİL MÜDAHALE ve REHABİLİTASYON MERKEZİ" olarak tanımlayabileceğimiz bir "ÇOCUK KORUMA MERKEZİ"nin kurulmasını bir zorunluluk ortaya çıkarmış ve Aydın'da Türkiye'deki ilk ve tek "Çocuk Koruma Merkezi" SHÇEK Bünyesinde açılarak olarak hizmete girmiştir. SHÇEK dışında Milli Eğitim, Sağlık, Emniyet Müdürlükleri ile Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın Barosu, Jandarma Bölge Komutanlığı tarafından desteklenen bu merkezde destek veren kurumların temsilcileri valilik onayı alarak görev yapmaktadırlar.
(http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukistismariveonlenmesi.doc)

TÜRK HUKUK SİSTEMİNDE ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ
Türkiye'de çocuk istismarı ve ihmali henüz bir sosyal problem olarak kabul edilmediği için, bu konuyu düzenleyen ayrı bir yasa bulunmamaktadır. Ancak, çeşitli yasalarda çocukların ihmal ve istismarını önlemeye yönelik hükümler yer almaktadır. Bu yasaların en önemlileri Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, Çocuk Mahkemeleri Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve İş Kanunu'dur. (Konanç ve diğ.,1991)
1983 yılında yürürlüğe giren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile yürürlükten kaldınlan 1957 tarihli Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu, çocuk istismarı ve ihmali ile ilgili birçok hüküm içermekteydi. Bu yasayla bedensel, ruhsal ve ahlaksal gelişimleri tehlikede olan anasız, babasız, ana-babasız çocuklar ile ana veya babası tarafından ihmal edilen, fuhşa, dilenciliğe, alkollü içkiler veya uyuşturucu maddeler kullanmaya veyahut serseriliğe sürüklenen çocuklar korunmaya muhtaç çocuk sayılmakta ve Devlete bu konuda önlem almak görevi verilmekteydi. Söz konusu yasa yürürlükte iken 0-6 yaş arasındaki korumnaya muhtaç çocuklara bakıp gözetmek görevi Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na, 7-18 yaşları arasındaki korunmaya muhtaç çocuklar hakkında gerekli önlemleri almak görevi de Milli Eğitim Bakanlığı'na verilmişti. Korunmaya muhtaç çocukların bakım ve eğitiminin sürekli olması gerektiği, çocukların 6 yaşına kadar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, 6 yaşından sonra da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından korunmasının bu sürekliliği bozduğu ileri sürülerek, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile bu çocukların bakım ve korunması S. ve S.Y. Bakanlığı'na bırakıldı. Söz konusu yasada, Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanununda yer alan "korunmaya muhtaç çocuk" tanımına benzer bir tanım da yer aldı. Bu tanıma gore; bedensel, ruhsal ve ahlaksal güvenlikleri veya gelişimleri tehlikede olup, anasız, babasız veya ana babasız olan, bunlar tarafından terkedilen veya ihmal edilerek fuhuş, dilencilik, alkol ve uyuşturucu madde kullanmak gibi her türlü sosyal tehlikelere karşı savunmasız bırakılan çocuklar korunmaya muhtaç çocuktur. Söz konusu tanımdan da anlaşılacağı gibi, bu yasa fiziksel, duygusal ve cinsel yönden istismar edilen çocuklarla , ihmal edilen çocukları korunmaya muhtaç çocuk saymaktadır. Öte yandan Çocuk Mahkemeleri Kanunu da korunmaya muhtaç çocukları benzer biçimde tanımladıktan sonra bunlar hakkında önlem almak görevini çocuk mahkemelerine vermektedir. Bundan başka yukarıda sözünü ettiğimiz diğer yasalarda da çocukların istismar veya ihmal edilmesini önlemeye yönelik hükümler bulunmaktadır. (Konanç ve diğ. ,1991)
ÇOCUK TERKİNİ VE İHMALİNİ ÖNLEMEYE YÖNELİK HÜKÜMLER:

Türk Medeni Kanunu çocukların bakılıp yetiştirilmesi görevini öncelikle anababaya vermektedir. Ancak Türkiye'de birçok anababa , sosyo-kültürel ve ekonomik yetersizlikleri nedeniyle çocuklarına gereken ihtimamı gösterememektedirler. Genellikle aileler, doğum kontrol yöntemlerini yeterince bilmedikleri, çocukları bir sosyal güvenlik aracı olarak gördükleri ve Türk Ceza Kanunu bazı istisnalar dışında, kürtajı suç saydığı için çok çocuk sahibi olmaktadır. Çoğu zaman ailenin ekonomik durumu bu çocukların gereği gibi yetiştirilmesine olanak vermemekte, çocuklar başıboş sokaklarda kalmakta, dilencilik yapmakta , ruh ve beden sağlıklarına zarar verebilecek işlerde çalışmakta, hatta kazaya uğrayarak yaralanmakta veya ölmektedirler. Bazen de ; çocuklarına bakamayacak durumda olan aileler bunları terketmekte veya besleme olarak başka ailelere vermektedirler. Bu durumu dikkate alan yasa koyucu, anababanın çocuğuna gerekli ihtimamı gösterecek durumda olmaması halinde, çocuğun aileden alınarak bakıp gözetecek bir kimse veya aileye verilmesine veyahut bir kuruma konulmasına olanak verecek hükümler içeren yasalar çıkarmıştır. Türk Medeni Kanunu'nda (m.273), Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nda (m.22-23) ve Çocuk Mahkemeleri Kanunu'nda (m. 10) bu tür hükümler yer almaktadır. Bu hükümlere dayanarak ekonomik durumu iyi olmayan birçok aile çocuklarını korunmaya muhtaç çocuklar için açılmış kurumlara yerleştirmek istemektedirler. Bu aileler söz konusu kurumları çocuklarına ücretsiz bakacak, eğitim ve öğretim verecek kurumlar olarak görmektedirler. Bu kurumlara teslim edilen çocuklar üzerinde Aralık 1967-Nisan 1971 tarihleri arasında yapılan bir incelemeye gore; korunmaya muhtaç oldukları için haklarında koruma kararı alınan çocukların % 98'i aileleri, % 15'i ise akrabaları tarafından kuruma getirilen çocuklardır. Oysa bu aileler gerekli yardım ve rehberlik yapıldığı takdirde çocuklarını bakıp eğitebilecek durumdadırlar. Bu nedenle; Çocuk Mahkemeleri Kanunu'nda (m.10 b.1) ve bu yasanın uygulanmasına dair yönetmelikte (m.9-13) yer alan çocuğun kendi ailesi içinde bırakılarak aileye yardım ve rehberlik edilmesini öngören hükümler işlerlik kazandırılması gerekmektedir. Böylece özellikle kimsesiz olan veya ailesi tarafından ağır bir biçimde ihmal veya istismar edilen çocuklar için kurulmuş olan bu kurumlar esas işlevlerini daha iyi yerine getirebileceklerdir. (Konanç ve diğ.,1991)
Ailenin çok çocuklu ve ekonomik, kültürel yönden yetersiz olması , çocuğun aile içinde dikkatsizlik veya tedbirsizlik sonucu yaralanmasına veya ölmesine neden olmaktadır. Türk Ceza Kanunu,anne, baba veya çocuğu bakıp, gözetmekle görevli kimsenin ihmal veya dikkatsizlik sonucu çocuğun yaralanmasına veya ölmesine neden olmasını suç saymaktadır. Ankara Mahkemelerinde yaptığımız inceleme sırasında dikkatsizlik veya tedbirsizlik nedeni ile çocuğun yaralanmasına veya ölümüne neden olan kimseler aleyhine açılmış birçok davaya rastladık. Leğene sıcak su koyduktan sonra 1.5 yaşındaki çocuğunu odada bırakarak soğuk su almak üzere mutfağa giden ve çocuğun sıcak su dolu leğene düşerek boğulmasına (4. As. Ceza Mah. 1986/538). 2 yaşındaki çocuğuna gerekli ihtimamı göstermeyip onun bahçedeki su kuyusuna düşmesine neden olan anneleri (9. As. Ceza Mah. 1985/425). 2.5 yaşındaki çocuğunu çalıştığı inşaata götürüp orada gerekli ihtimamı göstermeyerek çocuğun 2. kattan aşağı düşmesine neden olan babayı bunlara örnek verebiliriz. Bu gibi olaylarda ailenin içinde bulunduğu sosyoekonomik koşullar rol oynadığı gibi;bazen de yerel örf ve adetler önemli rol oynamaktadır. Bilirkişilik yaptığımız bir davada ise bir anne başında bit bulunan çocuğuna böcek öldürücü ilaç sürdüğü için yargılanıyordu. (Konanç ve diğ.,1991)
Bu gibi olaylar çoğu zaman sanığın beraatı ile sonuçlanmaktadır. Mahkemeler anne veya babanın mahkum olmasının ailenin diğer fertleri, özellikle de diğer çocuklar açısından sakıncalı olduğunu düşündükleri için, hukuk kurallarını zorlayarak beraat kararı vermektedirler.
Öte yandan daha önce de belirttiğimiz gibi, ailenin ekonomik yetersizliği çocukların terkedilmesine de neden olmaktadır. Ancak, çocukların terkedilmesinin tek nedeni ailenin çocuğa bakamayacak durumda olması değildir. Türk toplumunun gayrı meşru çocuğa karşı gösterdiği olumsuz tepki de çocukların ana-baba veya yakınları tarafından terkedilmesine neden olmaktadır. Yasa koyucu Türk Ceza Kanunu'nun çocuk terki ile ilgili hükümlerini düzenlerken bu gerçeği dikkate almıştır. Bu yasaya göre, korumaları altındaki 12 yaşından küçük çocukları terk edenler 3 aydan 30 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.Çocuğu terk eden ana-baba veya evlat edinen kimse ise ya da çocuk insan bulunmayan bir yerde terk edilmişse verilecek ceza 1/3'e kadar artınlır. Ancak, çocuğu terk eden kimse kendisinin,karısının, kızkardeşinin, annesinin veya torunlarının namusunu korumak amacıyla hareket etmişse ve terk edilen çocuk 5 günlükten küçükse verilecek ceza 1/3'den 1/6'ya kadar indirilir.Çocuğu terkedenlerin bu biçimde cezalandırılması için , sadece çocuğun terk edilmiş olması yeterlidir. Ayrıca terk nedeni ile çocuğun bedeni veya sağlığı herhangi bir biçimde zarar görmüşse faile verilecek ceza 5 yıla kadar ağır hapis cezasıdır. Terkedilen çocuğun ölmesi halinde ise fail 10 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (Konanç ve diğ.,1991)

ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİNİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK KURAMLAR
1.Psikiyatrik Model
2. Sosyolojik Model
3. Sosyal-Durumsal Model
PSİKİYATRİK MODEL
Psikiyatrik Model ebeveynlerin hayal etme (fantezi) güçlerinin etkileşimi sonucu oluştuğu ileri sürmektedir. Bu model öncelikle ebeveynin kişisel ve cinsel kimliklerinin incelenmesinin önemli olduğunun üzerinde durmuştur. Vakaları inceleyen Psikiyatrlar önceleri istismarı yapan ebeveynin hasta ya da anormal olduğunu kabul ederken sonrasında sadece %10' unun ruh hastası olduğunu söyleyebilmişlerdir.( http://www.pdr.org.tr/dosya/cocuk-istismari.htm)
Ebeveynlerin kişilik özelliklerinin üzerinde duran psikiyatrik model kuramcıları 5 tip istismarcı ebeveyn kişilik özelliği olduğunubelirtmişlerdir.Bunlar;
1.Zayıf benlik kavramı
2. Kişilik oluşumunda karmaşa
3. Tepki kontrolünde bozukluk
4. Çocuğun kötü algılanması
5. Aile ve eşle olan ilişkilerde doyum bulamamış bağımlılık mekanizmalarının kullanılmasıdır.
İstismarcı ebeveynlerin;özsaygılarının düşük, hayal kırıklığı yaşamış,çocuğu açıkça reddetme duyguları içinde oldukları saptanmıştır.
Ebeveynlerin psikopatik olduğu ve bu eğilimlerine normal bir görünüş vererek gizleyebildikleri ileri sürülmüştür.
(http://www.pdr.org.tr/dosya/cocuk-istismari.htm)

SOSYOLOJİK MODEL
Sosyolojik modele göre ihmal ve istismarın nedenleri şu şekilde sıralanabilir.
1. Toplumsal değerler
2. Örgütler
3. Kültür ve aile kurumu
Kısaca toplumun değer yargıları, şiddete ilişkin kültürel tutumlar, aile yapısı ve sosyo-ekonomik durumun incelenmesi gerekmektedir. Burada bilinmesi gereken bir başka nokta ise aile içi şiddetin, toplumda süregelen şiddetten bire bir etkilendiğidir. Toplumda onaylanan şiddet ise ailenin içine girmesi ile hem fiziksel hem duygusal hem de cinsel açıdan görülebilir. (http://www.pdr.org.tr/dosya/cocuk-istismari.htm)
Bireylerin yaşadıkları kötü yaşam koşulları bireylerde;yoksulluk, kötü beslenme, işsizlik, stres ve engellenme duygusu yaratmakta ve kişilerin davranışlarını olumsuz yönde etkilmektedir. Bu yüzden, bireyin dışavurumları doyurulmamış isteklerini doyurmak eğiliminde gerçekleşir ve bunun bir yönünü de cinsellik olarak açığa vurur.


SOSYAL-DURUMSAL MODEL

Sosyal Durumsal Model'e göre istismar ve ihmalin görülme sıklığının altında birey - çevre etkileşimi yatmaktadır. Bireyin maruz kaldığı istismar ve ihmal ne kadar fazla ise ve çevre de buna da yatkın ise bu istismar edilen bireyin de istismar etme davranışı o kadar fazla yatkın olacaktır. Çocuk istismarının önemli bir bölümü, ana-babanın disiplin etme çabası kapsamında gerçekleşir. (http://www.pdr.org.tr/dosya/cocuk-istismari.htm)
Disiplin çabalarının iki özelliği istismar olasılığını arttırır:
1. Fiziksel ceza ve dayağın yanlış bir yöntem olarak algılanması ana-babaların bu davranışı gizli gerçekleştirmesine sebep olur.Bu da ana-babaların suçluluk duymasına yol açar ,tepkisel bir öfke sonucu aşırı bir biçimde uygulanma eğilimi göstermelerine neden olur. Toplumsal normlar ve gerçek davranışlar arasındaki çelişkiler ana-babanın çocuk istismarını arttırmaktadır.
2. İstismarı arttıran diğer bir etken de tutarsız disiplin yöntemleridir.
Yapılan bir incelemede istismar davranışı gösteren ana-babaların bu davranışı göstermeyenlere oranla disiplin yöntemi olarak sözel ve fiziksel saldırgan davranışları küfür, aşağılama, dayak vb. daha çok kullandıkları saptanmıştır. (http://www.pdr.org.tr/dosya/cocuk-istismari.htm)
İstismar ve İhmalin Tekrarlanması ve devam etmesinin nedenleri;
1. Bunun bir disiplin yöntemi olarak algılanması
2. İleride olabilecek olumsuz sonuçların göz ardı edilmesi
3. Çocuğun davranışının sonucu abartılarak istismarı hakettiğinin savunulması.
Psikiyatrik modelde ana-babanın Sosyolojik modelde çevrenin tek yönlü neden sonuç içinde etkilediği öne sürülmektedir. Sosyal-durumsal modelde ise istismar ve ihmalin nedeninin bireyin çevre ile yaşadığı etkileşimler ve maruz kaldığı davranışların üzerinde durulmuştur. (http://www.pdr.org.tr/dosya/cocuk-istismari.htm)

ÖNLEME ÇALIŞMALARI
Bu amaçla 3 aşamalı bir plan uygulamaya konulmuştur;
Birinci aşama: Eğiticilerin eğitimi
1.Kendi kendine eğitim
2.Eğitici yanında eğitim
3.Eğitici getirerek kurs ve hizmet içi eğitim seminerleri
İkinci aşama: Koruyucu ve önleyici çalışmalar
Çocuk ihmal ve istismarının önlenmesi için alınması gereken önlemler ile ihmal ve istismara uğradığı belirlenen çocukların yeniden ihmal ve istismar edilmelerinin önlenmesi için yapılması gereken eğitim çalışmalarını kapsamaktadır.
Üçüncü aşama: Tedavi ve Rehabilitasyon
Tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarının yürütüleceği ÇOCUK KORUMA MERKEZİ olarak tanımlayabileceğimiz ÇOCUK VE GENÇLİK MERKEZİ kurulması ve işletilmesi çalışmalarını içerir. (http://zhsyo.nigde.edu.tr/seminerler)
Çocuk istismarını önlemek için, konu hakkında bireyleri, aileleri ve toplumu konu hakkında bilgilendirip, bilinçlendirmek gerekir. Kişiler, aileler ve sonuçta toplum bu gibi olayları, aile meselesi ve olağan görmekten vazgeçerse, aile içi şiddetin önüne geçilmiş olur.
Genel olarak toplumun eğitim seviyesinin yükseltilmesi de aile içi şiddetin önlenmesinde yardımcı olur. Ancak bu uzun süreli bir girişimdir ve zaman gerektirir.
Şiddete eğilimli bireylere danışmanlık yapmak, bu kişilerin psikolojik olarak tedavi edilmelerini sağlamak önleyici bir girişimdir.
Şiddet öğrenilen bir davranıştır. Bu nedenle kitle iletişim araçlarının, özellikle de televizyonda şiddeti öğretici yayınlar yapması önlenmelidir.
Aile içi şiddet ve çocuk istismarı ile ilgili başlıca yasal yaptırımlar ise Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun hükümlerine bağlıdır. Bu yasaların hükümleri ise genel anlamlıdır. Oysa ki, caydırıcı ve daha etkili olabilmesi bakımından bu konunun, özel yasalarla ele alınıp, yeniden düzenlenmesi gerekir.
(http://zhsyo.nigde.edu.tr/seminerler)
Türkiye'deki sosyal hizmet kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar aile içi şiddet ve çocuk istismarının önlenmesi konusunda "Mor Çatı Sığınma Evleri" ya da benzeri çalışmalar yapıyorlarsa da bu çalışmalar gerek nitelik, gerekse nicelik açısından son derece yetersizdir.
Ülkemizde hastanelerde çocuk istismarı ve ihmalini izleme ekipleri yeterli değildir. Var olan ekipler de henüz kurulma ve gelişme aşamasındadır. Bu konuda ekip çalışması yapılması ve çalışma aşamalarının belirlenmesi gerekmektedir.

ÇOCUK İSTİSMARININ VE İHMALİNİN ÖNLEMESİ

Geleneksel olarak önlemenin üçüncül, ikincil ve birincil olmak üzere üç ana alanı kapsadığı kabul edilir. Üçüncül önleme istismar edilmiş olan çocuğun yeniden istismar edilmesinin önlenmesidir. Bu istismar ortaya çıktıktan sonraki tüm hizmetleri kapsar. Kimilerine göre bu uçurumun kenarındaki bir çocuğa yardım sağlamak yerine; uçurumun dibine bir ambulans getirerek çocuğun düşmesini beklemekle eş anlamlıdır. Bu kişiler öncelikle uçurumun kenarındaki çitin onarılması yoluyla çocuğun düşmesinin engellenmesi gerektiğini ileri süreceklerdir. Yine de kapsamlı bir hizmet, bir yandan önleyici hizmetleri sağlamanın yollarını ararken bir yandan da kuşkusuz istismara uğramış çocuklara yardım etmenin yollarını aramalıdır. (Konanç ve diğ.,1991)
Şekil.1- Önleme Türleri:
Üçüncül: Tekrar oluşumu önlemek.
İkincil: Yüksek risk gruplarını belirlemek,
Birincil: Herkesin sağlıklı olmasını sağlamak.
Yeniden istismar oranları bize üçüncül düzeydeki müdahalemizin ne derece etkili olduğu hakkında fikir verecektir. Üçüncül koruma, uzmanların ve toplumun üyelerinin çocuk istismarı olaylarını erken belirleyebilmeleri için çalışılmasını da içerir. O halde; uzmanları ve kamuoyunu çocuk istismarının belirtilerine duyarlı kılmayı amaçlayan kampanyalar bir tür önleme programı olarak düşünülmelidir. Çocuk istismarı olguları konusunda istatistik toplanmaya başlandığında belirlenen vaka sayısı artacaktır. Ama etkili belirleme programları ile örselenmelerin şiddeti azalacak, böylece hizmetin geliştirilmesiyle daha çok çocuk belirlenebilecek ve örselenmeleri daha az şiddetli olacaktır. (Konanç ve diğ.,1991)
Şekil. 2- İkincil Koruma:
" Yüksek risk gruplarının belirlenmesi.
" Bu kişilerin mevcut sistemleri kullanmalarının sağlanması.
" Uygun ek hizmetlerin sağlanması.
İkincil koruma yüksek risk gruplarının belirlenmesidir. İkincil korumanın amaçları yüksek risk gruplarının belirlenmesi, bu kişilerin var olan hizmetleri kullanmalarının sağlanması konusundaki stratejiler ve eğer gerekiyorsa söz konusu ailelere ek hizmetlerin sunulması olarak özetlenebilir (Şekil 2). Bazen bunlar ek hizmetlere gereksinim duyan aileler değil, var olan hizmetleri uygun biçimde kullanmakta sorunlarla karşılaşan ailelerdir. (Konanç ve diğ.,1991)
Yüksek risk gruplarının belirlenmesi 1970'lerde İngiltere ve Amerika'da birçok araştırmaya konu olmuştur. Bu da tarama ölçeklerinin oluşturulmasına ailelerin puanlandırılmasına ve çocukları istismar etme olasılığı bulunan ailelerin resmi olmayan kayıtlarının hazırlanmasına yol açtı. Bu tür denetim eğer bu ailelere gerekli hizmetlerin sağlanması ile sonuçlansaydı, belki de kabul edilebilirdi. Fakat, unutulmamalıdır ki; bu tür belirlemeler o anda çocuklarını istismar etmemiş olan ailelerde görülmekteydi. Bir çok çalışma, nüfusun % 10'luk bir kısmının artan risk grubunda olduğunu belirlemişti. Bu % 10'luk kısmın % 70 kadarı çocuğunu daha sonra istismar edenlerden oluşmaktaydı. Bu yaklaşım olumlu ya da olumsuz yönde yanlış beklentilere yol açıyordu. Risk faktörleri alt kültürler arasında ve bir toplum içerisinde zamana bağlı olarak değişmektedir. Yani 70'lerin ön kestiricileri bugünkülerden farklı olabilir. Bunun sonucunda da aileleri puanlamaktan aşırı duyarlı olan aileleri belirlemeye doğru kayılmıştır. Bu aileler genellikle çocuk yetiştirmede ek destek ve yardıma gereksinmeleri olanlardır. Kimileri bu gereksinimlerini geniş ailelerinde veya içinde yaşadıkları toplulukla kullanabilecekleri destek sistemleri yoluyla karşılayabilirler. (Konanç ve diğ.,1991)
Şekil. 3- Aşırı duyarlı anababalar:
" Çocukluğunda kendisinin de istismar/ihmal edilmiş olması.
" Erken anne-babalık
" Psikolojik zorluklar
" Çözümlenmemiş kayıplar
" Fiziksel sağlıkta bozukluk
" Kötü evlilik
" Yaygın sosyal problemler
" Yanlızlık (yalıtılmışlık)
Şekil 3, anababaları aşırı duyarlı hale getirebilen etmenleri göstermektedir. Ömeğin, biliyoruz ki, kendi çocukluklarında istismar ve ihmal edilmiş anababalar, çocuklarını yetiştirmede sorunlarla karşılaşma riski altındadırlar. Bu yüzden bu kişiler anababa için ek destek ve eğitime gereksinimi olan bir hedef oluştururlar. Çok genç anne babalar da ek yardıma gereksinim duyabilecek olan kişilerdir. Psikolojik güçlükleri olan anababalara da daha fazla ilgi gereklidir. Eğer bir çocuk ölürse,sonradan doğan çocukla yakın bir bağ kurma konusunda sorun çıkması doğaldır. Kadının hamileliği sırasında kendilerine yakın birini kaybeden anababalar da yeni bebekle yakınlık kurmakta bir takım sorunlar yaşayabilirler. Bu örneklerde fiziksel olarak bir bebeği istismar etme olasılığı çok olan bebekleri ile ilgili sorunlar yaşayabilecek kişilerden söz ediyoruz. Şu da bir gerçektir ki; fiziksel sağlığı zayıf olan biri, bebek bakmayı daha zor bulacaktır. Bunun gibi , evliliklerinde sorunları veya çok ve çeşitli sosyal sorunları olan kişiler bebekleri ile güvenli bir bağ oluşturmak için yeterli zamanı bulamayabileceklerdir. Ayrıca her ne nedenle olursa olsun, sosyal açıdan yalıtılmış ailelerde de sorunlar çıkabilecektir. Belki arkadaşlarından veya ailelerinden ayrılmışlardır, ya da zor kişilikleri onları komşularından yalıtmaktadır. (Konanç ve diğ.,1991)
Şekil. 4- Aşırı Duyarlı Çocuklar:
" Çok erken doğanlar,
" Hasta, özürlü doğanlar.
" Farklı doğanlar.
" İstenmeyen doğumlar
Bazı bebekleri diğerlerine oranla çok daha fazla duyarlı kabul edebiliriz. Şekil 4. bebekleri aşırı duyarlı yapan etmenleri içermektedir. Daha büyük çocukların oluşturduğu gruplar ele alındığında, listenin farklı olacağı açıktır. Beklenen zamandan önce doğan (prematüre) bir bebeğin bakımı daha zor ve annenin bebeğe olan bağı, daha zayıf olabilir. Çocuk prematüre olmasının yanısıra hasta da olabilir ve bu yüzden annesinden ayrılabilir. Benzer şekilde, özürlü bir bebek de yüksek risk grubuna girebilir. Anababasının beklentilerini karşılamayan ve bu yüzden de farklı ve yetersiz görülen bir bebek de "aşırı duyarlıdır". Bazı çocuklar istenmeyen bir hamileliğin ürünüdür veya anne adayı son ana kadar çocuğunu aldırıp aldırmama çelişkisi yaşamıştır. Bu tip, aşırı duyarlı bebekleri anne hastaneden çıkmadan önce belirleyebilmek ve anneye gerekli ek desteği vermek ve yol göstermek olanağı olmalıdır. (Konanç ve diğ.,1991)
Şekil. 5- Birincil Önleme:
" Sosyal reform.
" Değişik tutumlar.
" Eğitim
Birincil önlemenin amacı, tüm çocukların gelişimlerinin iyi bir biçimde sürdürülebileceği ortamı sağlamaktadır. Hoşlansak da, hoşlanmasak da, burada kendimizi politik bir alan içinde buluyoruz (Şekil 5). Çünkü tüm çocukların ve ailelerin içinde bulundukları koşulları iyileştirebilmemizin yolu sosyal reformlardır. Bir toplumun çoğunluğunun yaşam düzeyini yükseltici herşeyin aileler ve çocuklar üzerinde olumlu etkileri olacaktır. Unutmamalıyız ki, çocuklar gereksinimlerini dile getirme olanağına sahip değillerdir. Seçimlerde oy kullanamadıkları için yöneticiler tarafından ihmal edilebilirler. Bu yüzden çocukların refahı için konuşmak bize düşer.
Kuşkusuz değişikliği sağlamanın başka yolları da vardır: Bunlar tutumları etkilemek ve eğitimdir. Topluluklar çocuklarına daha çok değer vermeye ve onların gereksinimlerine öncelik vermeye yöneltilmelidir. Bu da, tek tek ailelerle veya tüm toplumla çalışarak gerçekleştirilebilir. Bu konuda eğitimin rolü vardır ve bu konuda her olanağı kullanarak. çocuk gelişim ve yetiştirilmesi hakkındaki bilgileri topluluktaki tüm bireyler ile paylaşmalıyız. (Konanç ve diğ.,1991)

ÇOCUKLARINl İSTİSMAR EDEN ANABABALARLA ÇALIŞMA

Çocuk istismarı konusunda genellikle teşhis koyamayan ya da koyma konusunda isteksiz olan doktorlarla karşılaşmaktayız. Kemikler ruhlardan daha çabuk iyileşmektedir. Masraf daha azdır, aile ile doktor arasında sürtüşme yoktur, iş yapılmıştır ve artık ailenin kendi çocuğunun bakımını gözyaşlarına, tehditlere hatta yasal önlemlere yol açabilecek karmaşık teröpatik müdahale olmadan üstlenebileceği varsayılmaktadır. Çok uç noktadaki vakalarda ise fail davranış bozukluğu olan, suçlu ya da psikotik olarak adlandırılır ve dışlanır. (Konanç ve diğ. ,1991)
Çocuğun sorunlarının, ailedeki bozukluk ya da patolojinin bir semptomu olduğu düşüncesi çocuk istismarı ve ihmali alanını ancak yakın zamanlarda olumlu yönde etkilemiştir. Hasar gören çocuk, anababa ve ailenin bir imdat çağrısı teşhis ve bakım gerektiren bir durumun ifadesi olarak görülmektedir. Bundan sonra bu çağrıyı duymak, çaresizliğin farkına varmak, anababanın müdahale gerektiren bir kriz içinde olduğunu kabul etmek artık uzmanlara kalmıştır. Çoğu zaman, çocuğun yeniden istismar edilmesi, anababanın yardım çağrısının doğru yorumlanmadığının ya da bilerek ihmal edildiğinin belirtisidir.
Ortaya konulmak istenen ikinci nokta da yine linguistik semantik ile ilgilidir. Bu, "istismar eden" ile "istismar edici" arasındaki farktır. Birincisi anababalık kapasitesinde kalıcı olmayan bir işlevsel bozukluğu gösterirken, ikincisi statik bir durumu, her zaman "kötü" olan bir ana ya da babayı akla getirmektedir. (Konanç ve diğ.,1991)
İstismar eden anababalarla çalışabilmek için kişinin onları ve kendini iyi tanıması gerekir. Son 30 yıl içinde çocukların istismarı ve ihmali konusunda geniş bir bilgi birikimi olmuştur. Başlangıçta 'hırpalanmış çocuk sendromu''teriminin gereklerine uyan temelde tıbbi olan bu bilgiler, zamanla kişi ve aile özelliklerini yansıtan, terapi tekniklerini ve önleyici yöntemleri içeren bir biçimde genişledi. Artık çocuklarını istismar eden anababaların, diğer anababalara hem çok benzediklerini hem de onlardan çok farklı olduklarını biliyoruz. Araştırmacılar ve klinik çalışma yapanlar, ana-babaya, çocuğa ve ortama ilişkin yüksek risk etmenlerini saptamış bulunmaktadırlar. Ortak görüş; bu tür anababaların genellikle genç, olgunlaşmamış, sosyal yönden yalnızlığa itilmiş, kendileri de istismar ve ihmal eden ailelerde yetişmiş veya bir kurumda kalmış kimseler oldukları yönünde. Bunlar duygusal gereksinimleri karşılanmamış kişilerdir ve bu gereksinimlerinin çocukları tarafından karşılanmasını beklerler. Uygun biçimde ilgilenildiği ve cezalandırıcı olmayan bir yaklaşım kullanıldığı takdirde, böyle anababalar ilişkiye açılabilirler, güven duygusu geliştirebilirler. Ancak bunlar otoriteye karşı çıkabilirler ve kendilerini tehdit altında hissettikleri zaman kolayca eski hallerine dönebilirler. Rol değişme mekanizmalarını kullanarak mutsuz geçen kendi çocukluklarını tamir etmek gereksinimi ile çocuklarının anababa figürleri haline dönüşmesini isteyebilirler ve böylece karşılanmamış ihtiyaçlarını karşılamaya çalışabilirler. Hiçbir ihtiyaçları karşılanmadığında çok mantıksız, çok saldırgan ve aşırı isteklerde bulunan bir davranış modeli ortaya koyabilirler. (Konanç ve diğ.,1991)
Ana-babalık kapasitesi geliştiremeyecek olan bir grup (bir çok araştırmacıya göre % 10-20 arası bir kesim) dışında, böyle kişiler uygun şekilde davranıldığı takdirde, görevlerini yerine getiren yetişkinler ve oldukça ilgili ana-babalar haline gelebilirler.
Bu temel bilgilere dayanan sağaltım modelleri birbirleriyle etkileşim içinde olan üç modelden oluşur: Tıbbi model, hukuksal model ve sosyal refah modeli. Her modelin gelişimi sırasında, bakım ve denetim olguları arasındaki gerilim süregelmiştir. Hizmet verilenlere hem bakımı, hem de denetimi aynı anda sağlama baskısı, uygulayıcıların ciddi güçlüklerle karşılaşmalarına yol açmıştır.
Tıbbi model 1960'larda Henry Kempe ve arkadaşlarının çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Kempe'nin geliştirdiği terapi programı kısa zamanda ABD ve İngiltere'de etkili olmuştur. Bu model tümüyle, çocuğun kötüye kullanılması dinamiklerinin psikoanalitik yorumuna dayalıydı. Bu dinamikler, anababaların kendi anababaları ile olan bozuk ve onlara zarar vermiş ilişkilerinden kaynaklanan bir olgu olarak görülmekteydi. Bu kişiler çocukluklarında, güvenilir bir ana figürüne bağımlı olmanın sağlayacağı doyumdan yoksun kaldıkları gibi, anababalarının yoğun ve kapsamlı isteklerine hedef olduklarını hissetmişlerdir. Kempe'nin modeli, temel amacı anababalara anababalık eğitimi vermek olan ve karşılanmamış bağımlılık gereksinmelerini karşılamaya yönelik besleyici bir ilişki geliştirmeyi içeren "vak'a çalışması" (casework) geleneğine dayalıdır. Burada duygudaşlık ve sosyal çalışmacının varlığı temel öğeler olarak görülmektedir. Çalışılan kişilerdeki temel güvensizlik duygusu engelini aşma çabasının bir parçası olarak, bu ögeler, anababaya gösterilecek "kabul" ve "ilgi" ile ortaya konur. Bu modeldeki en önemli nokta. Gerektiğinde denetleyici (hukuksal) eylemde bulunacak sosyal çalışma uzmanı ile teröpatik bakım sağlayacak olan sosyal çalışma uzmanının birbirinden ayrı tutulmasıdır. Ayrıca çoğu zaman aynı terapisti paylaşmayı kabullenemedikleri için. anababadan her biri için ayrı bir çalışmacı bulundurmak gerekli görülmüştür. (Konanç ve diğ.,1991)
Bakım modelinin temel çizgilerinden biri, istismar ilişkisi de dahil olmak üzere, aile içi ilişkileri belirleyen psikolojik ve sosyal etmenlere, özellikle de duygusal ve sosyal yoksunluk konusuna verilen önemdir. Çalışmacılar; anababanın kendi yaşamlarını yönlendirmekteki çaresizliğini kabul etme ve değişiklik yapmakta olanların yerine sorumluluk alma eğilimindedirler. Kabul ve gereksinimlerin karşılanması vurgulanırken, denetim gereksinmesi ve davranışın sınırlarının belirlenmesi üzerinde durulmamıştır. (Konanç ve diğ.,1991)
Çok geçmeden, anababanın gereksinimlerini karşılamaya yönelik modelin tek başına işlevsel olamayacağı ve mesleki uygulayıcıların anababalara etkili anababalık edemeyecekleri anlaşıldı. Bu arada, hizmetin kim için sağlanacağı konusunda ortaya atılan sorular da akıl karıştırmaktaydı. Hizmetin sağlanacağı kişi, mutsuz bir geçmişe ve duygusal yoksunluğa sahip olan anababa mı, yoksa korunmaya muhtaç olan çocuk mu olacaktı? Anababaların duygusal gereksinimleri ile çocukların gereksinimleri uyuşmuyorsa ne yapılacaktı?
Çözülemeyen bu çelişkilerin baskısı ile 1970'lerden itibaren sağaltım, yeni bağlam içinde gelişmeye başladı. Çocuklarını istismar eden ailelerle yapılan sosyal çalışma, ailelerin dikkatle gözetim altında tutulması aşamasına kaydı. Uzmanlar etkileyici olmaktan çok gözlemci ve kayıtçı rolü oynamaya başladılar. Bir yandan da, ortaya çıkan sorunlara etkili bir bilgi ve uygulama tabanına dayanmaksızın, "pratik" ve eşgüdümden yoksun "çözümler" getirmeyi denediler. Sosyal çalışma giderek ürkekleşti ve kurallara daha çok bağlı kalmaya başladı. Koruma kararları bir araç olmaktan çıkıp, aile işleyişini dikkate almayan bir amaç haline geldi. Çocuklar uzun süreler için bakıma alınıyor; çoğu birden fazla yer değiştiriyor ve giderek bu koruma ve bakım sürecinin kurbanı oluyorlardı. (Konanç ve diğ.1991)
Gözetim ve aile danışma hizmeti sağlayan sosyal çalışmacıların çoklu yaklaşımları ve belli bir sağaltım yönteminin uygulanamaması, tehlike arz eden "çözüm"lere yol açtı.
Terapi süreçlerinin gelişmesinde bir sonraki aşama ise 1970'lerin sonlarında başlayan ve modern psikoterapilerde odaklaşan aile terapisi dönemidir. Aile terapisi -ister tarihsel ister yapısal ya da stratejik olsun- içeriğin değil sürecin önemli olduğunu vurguluyor. Basit neden-sonuç ilişkisi kurulmasına karşı çıkıyor ve (sözlü ya da sözsüz) iletişimin önemi üzerinde duruyordu. (Konanç ve diğ. ,1991)
Değişimin temel ögesi, bireylerin ve ailelerin kendi yaşamları için sorumluluk almalarının önemli olduğunun vurgulanmasından kaynaklanır. Terapistin rolü, başkalarını değiştirmek değil; kişilerin kendi değişimlerini kendilerinin gerçekleştirebilmelerini sağlamaktır.
Her aile için en iyi koşulların ne olduğunu kararlaştırırken önceliğin çocuğun korunması olduğunu unutmamalıyız. Aile ile çalışmamız sırasında veya daha önce çocuğun güvenlikte olma hakkını sağlayabilmek için kriz durumuna müdahale tekniklerinin kullanılmasına gereksinim vardır. Bu aşamada, ailenin ne derece tehlikeli olduğunu belirlememiz önemli bir husustur.
Kapsamlı bir değerlendirme aşağıdaki hususları içine almalıdır:
a) Sosyal değerlendirme, demografik özelliklerden ve ortaya çıkmış sorunlardan başka, anababanın kendi özgeçmişini, yaşantısını, o andaki aile ve anababa rolleri işleyişini de kapsamalıdır.
b) Pediatrik değerlendirme çocuğun gelişimindeki dönüm noktaları, annenin obstetrik geçmişi ve bütün kardeşlerin değerlendirmesini içine almalıdır.
c) Zeka ve kişilik de dahil olmak üzere ana ve babanın psikolojik/psikiyatrik değerlendirmesi yapılmalıdır. (Konanç ve diğ.,1991)
Bu aşamada ya tüm ekiple ya da sorumlu uzmanla ilişkiler şekillenmeye başlar. Bu, uzmanlar ile aile üyeleri arasındaki ilişki açısından çok önemlidir. Ana babalar, ekipteki görüş ayrılıklarını kolaylıkla farkedip ekibi bölücü durumlar yaratmaya çalışabilirler. Öte yandan, ekip bir bütün olarak veya kısmen aile üyelerinden bir veya birkaçı ile aşırı özdeşleşebilir ve aileyi bölücü rol oynayabilir. Ekibin veya sorumlu uzmanın uygulama süreci benzer olacağı için ailelere uygulanan terapi süreci de benzer olacaktır. Bireyler ve aileler, uzmanlar ve kurumlarla örülmüş bir ağ içinde yer alırlar ki, bu durum kendi başına risk arttırıcı olabilir. Kronik mesleki stres -ister kişiden isterse ekip veya sistemden kaynaklansın-, buna bir ömektir, stres altındaki ekip ya da uzman anababanın imdat çağnsını (yeterince "duymamak" veya "görmemek" nedeniyle) yanıtlayamayarak, can alıcı bir noktada çocuğun güvenliğini sağlamak için gereken bütün girişimlerini yapmayabilir ve ciddi ihmallere yol açabilir. (Konanç ve diğ.,1991)
Yeterli eğitimden ve çocuk istismarının dinamiğine ilişkin kuramsal temelden yoksun, terapiye ilişkin sorumlulukların yeterince bilincinde olmayan ve bu eksiklikleri ile uygulama yapan uzmanlar da tehlike arz etmektedirler. Özellikle sosyal çalışmacılar bu tehlikeli rolü oynar ve maddi sorunları çözmek yoluyla baskının azalacağı, böylece de aile dinamiklerinin değişeceği umudunu taşırlar.
Kişisel gereksinmelerle, mesleki roller arasındaki sınırların belirsiz oluşu da bütün disiplinlerdeki uygulayıcıları etkileyen bir etmendir. Çalışmacı aile ile öylesine özdeşleşmiş veya aileye öylesine kendini kaptırmıştır ki, aile süreçlerinin yönünü veya belli bazı olayların önemini fark edememiştir. Bakım sağlayıcı bir terapi modelinin uygulanması, uzmanın kendi bakım gereksinmesini kendi içinde saklıyor olabilir. Bu "yardım etme açlığı" özellikle rolü daha iyi belirlenmiş olan ve aileleri daha kolay ziyaret edebilecekleri bir pozisyonda bulunan sosyal çalışmacılar ve sağlık ziyaretçileri için geçerlidir. Çoğu zaman "yardım eden", başkalarına yardım etmek yoluyla aslında kendisine yardım etmektedir. Sahip olduğu güçlü çaresizlik duyguları, başkasına yardım ettiği zaman geçici olarak kaybolmaktadır. Bu nedenle bütün kurumların, çocuk istismarı konusuda çalışan uzmanlara yeterli eğitim ve duygusal destek sağlamaları gereklidir. Çocuğunu istismar eden ailelerle çalışması daha uygun olan uzmanlar, kendi kişisel sorunlarını farkedebilecek ve bunlarla başedebilecek kadar kendini tanıyan, olumlu bir özgeçmişe sahip ve destek sağlayıcı bir ortamda yaşayan kişiler olmalıdırlar.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki geliştirme merkezlerinde bugün birçok farklı terapi yaklaşımları denenmektedir. The International Society, kendi kongreleri, dergisi ve bölgesel konferanslara sağladığı destek aracılığıyla bu bilgileri dünyaya yaymaya çalışmaktadır. Ancak, yine de şu anda yapılanların yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Tillman Furniss "terapi ve tedavi-etmeyen tedavi" hakkında konuşmuş, H. Kempe ise bir seferinde "sonuç veren herşey" terapidir demiştir. Teorik görüşlerin katılığına eklektik bir yaklaşımı tercih edenler de vardır. (Konanç ve diğ.,1991)
Denenmiş ve denenmekte olan veya uluslararası düzeyde geniş çapta uygulanmış olan birçok yaklaşım,kendi geçmişimiz ve günümüzün koşullarına uygun olmadıkları sürece,geçerli olamaz. Bu yaklaşımların bazıları kriz dönemlerinde ana babadaki gerginliği gidermek üzere anne babaya uygulanır. Bazıları da önleyici önlemler kapsamında veya anababa rolünü destekleyici hizmet niteliğindedir.

ÇOCUKLARINI İSTİSMAR EDEN ANABABALARA YARDIM

1. 24 saat telefonla yardım hizmeti
Çocuk bakımı ve yetiştirmede danışma
Sağlık ziyareti hizmetleri
Uzman olmayan kişilerin yardımı
Sosyal çalışma
Bireysel psikoterapi
Evlilik terapisi
Grup terapisi
Anonim anababa grupları
Ev içi yardım (Konanç ve diğ.,1991)

AİLEYE YARDIM

1.Çocuklar için kriz üniteleri ve barınaklar
2.Aile için evde sağlanan terapi ortamı
3.Çocuklar için terapiye yönelik gündüz bakımı
4.Aile terapisi
Bu arada, "Çocuğu istismar eden anababalarla çalışmadaki başarımızdan nasıl emin olabiliriz?" sorusu ortaya çıkmaktadır. Çocuklarını istismar eden anababaları mutlu ve iyi anababalara dönüştürmeye çalışırsak, korkarım düş kırıklığına uğrarız. Eğer yaptığımız değerlendirme ailenin, her üyenin birbiriyle yaşamaktan mutlu olduğu bir düzeyde işlediğini, günlük yaşamın şiddete dayanmadığını ve büyük krizlere girmediğini gösterirse memnuniyet duymalıyız. Çocuğun yeniden istismar edilmemesi başarılı bir müdahale yapılmış olmasının kanıtı değildir. Çünkü aktif şiddet şekil değiştirerek ihmal veya duygusal kötü davranış biçimini alabilir. (Konanç ve diğ.,1991)
Çocuğun istismar edilmesi anababalık kapasitesindeki bir yetersizlikten kaynaklanır. Anababası, zaten çocuk kalmış olan ve çocuklarnın refahı için gayret gösteremeyen çocukların daha iyi bir yaşama kavuşmak şansı pek yoktur. Devletin her iki gruba da destek sağlaması gerekir. Bu nedenle devletin, kamu hizmetleri politikası ve mesleki uygulama sistemi aracılığıyla, istismar edilen çocuğa gerekli olan anababalık ve ilgilenme rolünü üstlenmesi veya desteklemesi gerekir. Eğer devlet mesleki uygulama sistemine destekleyici biçimde davranmazsa, mesleki uygulayıcılar çalıştıkları ailelere karşı ilgili bir pozisyonda olamazlar.Eğitimin eksikliği, düşük maaşlar, mesleki statünün düşük seviyede olması gibi koşulların tümü ilgi ve terapiyi kısıtlayıcı faktörler olarak etki yaparlar.

İSTİSMAR VE İHMAL EDİLEN ÇOCUKLARIN SAĞALTIMI

Aşağıda Almanyada çocuk ihmal ve istismar konusunda kullanılan sağaltım çeşitlerinden bahsedilecektir.
Sağaltımın önkoşullarından biri olayın tanısıdır. Çocuk istismarı söz konusu olduğunda fiziksel belirtiler, örneğin yaralanma varsa, tanı kolaylıkla konabilir. Böyle belirgin izler olmadığında iş büyük ölçüde muayene edenin deneyimine ve sezgisine kalır. Bu durumda ailenin ve çocuğun aynntılı özgeçmişi ya da gelişimsel belirlemeler gibi ip uçları da gözönüne alınmalıdır. Tanıdan emin olabilmek için tüm verilerin dikkatle değerlendirilmesi gerekir. (Konanç ve diğ.,1991)
Çocuk istismarı bir hastalık değildir, kavramsal olarak farklıdır. Çocuklarla ilişkinin kendine özgü türüdür. Çocuk istismarının psikopatolojik açıklaması failin anormal ve sapkın kişiliği üzerinde durur. Anababa denetimden ve duygudan yoksun ilkel yaratıklar olarak tanımlanır. Buna karşıt olarak Anglo-Amerikan literatürü anababayı suçlamak yerine, onların bu davranışını anlamaya yönelik bir görüş getirir. Bu anababaların kendileri de ailelerince reddedildikleri ve aşırı cezalandınldıkları için başarısız bir toplumsallaşmanın kurbanları olarak görülürler. İncelenen ailelerin çoğunun,çocuklarından gerçekçi olmayan beklentileri olduğu, doyurulmayan sevgi gereksinimleri bulunduğu ve kesin bir yetke duygusuna sahip oldukları görülmüştür. Kişilik gelişimine ilişkin eksikliklerin, erken anne-çocuk ilişkisindeki bozuklukların sonucu olduğu düşünülmüştür. Kendi çocukları olduğunda da, anababanın sevgi ve güven gereksinimleri çocuğa yansıtılmaktadır. Yani ana baba kendi anababası tarafından verilmemiş olan sevgi ve bakımı çocuklarından beklemektedir. Bu nedenlerle ağlayan veya inatçı bir çocuk anababası tarafından kendi özgüvenlerine saldıran,onları eleştiren ve reddeden bir çocuk olarak algılanmaktadır. Bu biçimde duyguları incinen anababanın çocuklarına karşı saldırganca davranmaları, reddedilme/fiziksel istismar döngüsünün kuşaklar boyu sürüp gitmesine yol açabilmektedir. (Konanç ve diğ.,1991)
Bu psikodinamik yaklaşım, olayı tek nedene bağlayan determinist bir yaklaşım olduğu için eleştirilebilir. Fakat bu yaklaşım, çocuğa kötü muamele olgusunun, anababa-çocuk ilişkisindeki yanlışlıkların bir göstergesi olduğunu ortaya koymak açısından önemlidir.
Sosyolojik yaklaşımlar, psikopatolojik modeli eleştirmek için ortaya atılmıştır. Bu yaklaşım, şiddetin birey düzeyinden çok toplum düzeyinde ele alınması gerektiğini vurgular. Sosyo-durumsal veya transaksiyonel yaklaşımda, anababaçocuk ilişkisinin niteliği ve dinamik yapısı temel alınmıştır. Çalışmalar, çocuğun özelliklerinin, anababanın davranışı üzerindeki etkisini göstermiştir.
Transaksiyonel model çok açıktır ve müdahale için net bir yol ortaya koyar.
Psikopatolojik yaklaşımdaki müdahale stratejileri psikoterapi alanınkapsamındadır. Amaçları kişilik ve davranışların değiştirilmesidir. Bu yaklaşımlar anababa merkezli, çocuk merkezli ve aile merkezli terapi türleri olaraküç grupta ele alınabilir.
Anababa merkezli terapi, istismar eden anababaların yalnız başına psikoterapiye alınması biçimindedir. Evlilik terapisi, evlilikteki çatışmaların çoğu kez önemli bir risk etmeni oluşturduğunu göz önüne alır.
Grup terapisi, istismar eden anababanın yaşadığı yalıtımı gidermek ve daha iyi toplumsal işlevsellik kazanmalarını sağlamak amacına yöneliktir. İstismar edilmiş çocukların çoğu kez duygusal gelişimlerinde gecikme görülmektedir. Depresyon veya aşırı saldırganlık gibi ciddi uyum sorunları olan çocuklar için oyun terapisi özellikle uygundur. Grup terapisi, yaşı büyük olan çocukların yaşıtlarıyla ilişki kurmadaki güçlüklerini azaltmaktadır. Kurumsal bakım, uzun süre terapi olanağı sağlayarak, bir yetişkinle olumlu ve özel bir ilişki kurulmasına, çocuğun öz güveninin ve sosyal davranışlarının gelişmesine olanak verir. (Konanç ve diğ.,1991)
Sosyo-durumsal açıdan bakıldığında, müdahalenin şu olguyu gözönüne alması gerekir: Disiplin amaçlı aşırı cezalandırmanın temelinde yatan, itici ve cezalandırıcı etkileşim örüntülerinin çokluğudur. Bu nedenle terapinin de davranışsal ve bilişsel düzeyden başlaması gerekir. Yeterli bir ana-çocuk ilişkisi sağlanabilmesi için, annenin çocuğun gereksinmeleri ve koşullarını anlaması ve uygun tepki vermesi gerekmektedir. Eğer ana ile çocuk arasında hemen bir bağ kurulmamışsa,duygusal ilişkiyi sağlamak için farklı yaklaşımlar kullanılabilir. Bu çabaların çocuğun yaşamının başlangıcından itibaren gösterilmesi gerekir. (Konanç ve diğ.,1991)
Sosyolojik yaklaşımla ilgili müdahale stratejileri, ailedeki olanakları kısıtlayan yapısal ve bireysel koşulları değiştirmeyi amaçlar. Aile düzeyinde sosyal hizmetler, danışma ve destek sağlar. Bu da yararlı ilişkiler ve duygusal yönden destekleyici toplumsal temas olanakları sağlayarak özgüvenin gelişimine yardımcı olur.
Çocuk istismarı ile mücadelenin yeğlenen biçimi hukuksal nitelik taşıyan devlet müdahalesidir. Bu konuyla ilgili kurumlar ceza ve hukuk mahkemeleri, sosyal hizmetler ve halk sağlığı kuruluşlarıdır. Genelde bildirilen vakalar ağır vakalar olduklarından fail hapse mahkum edilip, çocuk da ileriki risklerden korunması amacıyla kurumsal bakıma alınır. Ancak böyle durumlarda ailenin durumunu düzeltmek, aile içi sorunları ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapılmamaktadır. (Konanç ve diğ.,1991)
Bu tür müdahalenin iyi bir müdahale olmadığı açıktır. Fakat bu eldeki kaynaklar kapsamında değerlendirilmesi gereken bir olgudur. İnsangücü ve mali kaynakların yeterli olamayışı kurumlara başka bir yol bırakmamaktadır. Yine kırsal ve kentsel yöreler arasında kaynak dağılımı açısından büyük farklılıklar olduğundan,çocuk istismarı sorununun ele alınışı da yöresel farklılık göstermektedir.
Hukuksal müdahale yalnız başına yetersizdir.Buna tepki olarak, 1970'lerin başında, Berlin Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi bu sorun üzerinde bir araştırma başlattı ve 1973'de Reinhart Wolff başkanlığında bir grup Almanya için destek ağırlıklı bir yaklaşım önerdi. Bu çalışmanın ilk sonuçlarından biri, 1976'da Berlin'de bir çocuk koruma merkezi kurulmasıdır. 1975'den beri bu merkez mali açıdan devletçe desteklenmektedir. Bugün artık farklı kentlerde 10 kadar merkez bulunmaktadır. Münih'teki merkez 1975'de kurulmuştur. Bu çalışmaların sosyolojik bakış açısından kaynaklanan bir kuramsal temeli vardır ve şiddete karşı bir uygulama yürütülmektedir. Söz konusu çalışmalar gönüllülük, gizlilik ve şeffaflık ilkelerine dayanılarak yürütülmektedir. Gönüllülük ilkesine göre hiçbir aile işbirliği yapması için zorlanamaz. Gizlilik ilkesine göre yetkili makamlara olay hakkında bilgi verilmez. Şeffaflık ilkesine göre ise, alınacak önlemler anababa ile tartışılarak kararlaştırılır. (Konanç ve diğ.,1991)
Günlük uygulamada sosyal çalışmacılar, psikologlar ve aile terapist1erinden oluşan bir ekip, hem acil hizmet, hem de uzun süreli terapi hizmeti vermektedir. Günlük pratik yardımlar evlere giden uzmanlar tarafından verilir. Danışmanlık hizmeti yalnızca yardım isteyen ailelere yönelik değil, diğer kuruluşları da ele alır.Başlangıçta bu merkezlerde yürütülen hizmetler, geleneksel yaklaşıma ters düşüyordu. Daha sonra geleneksel yaklaşım uygulayan kurumlarla bu merkezler arasında, işbirliği başladı.
Başarılı bir sağaltmın ön koşullarından birisi de; krizin üstesinden gelinmesinde anababanın etkin katılımını sağlayabilmek için, onların beklentilerini dikkate almaktır. Çocuğun düşünceleri de gözönüne alınmalıdır. Ayrıca, sağaltıma katılanların etkinliklerinin eşgüdümünün sağlanmasından sorumlu olacak kişinin belirlenmesi de gerekir.
Daha büyük çocuklarda hangi terapötik yaklaşımın onların duygusal gereksinimlerine en iyi cevap vereceği saptanmalıdır. Yapılması gereken işler ve aşamaları çok kolay gözükebilir ve karşılaşılacak zorluklar konusunda çok az bir fikir verebilir. Aileler şiddet olayını uzun süre reddedebilirler veya bunun terapötik çalışmanın başlayabilmesi için gerekli olduğunu kabul etmeye bilirler. Sıklıkla kendi acılı çocukluklarının, şiddete ılişkin kendi deneyimlerinin canlanmasına karşı durmak ya da evliliklerinin o andaki kötü durumunu kabul etmemek için çırpınırlar. Yaptıklarından dolayı suçluluk ve utanç, buna engel olamadıklarından dolayı da çaresizlik duyarlar. Teselliye, duygularının ve anababalık ideallerinin anlaşılmasına gereksinimleri vardır. Bu idealleri çocuklarına zarar vermeden nasıl gerçekleştirebilecekleri konusunda onları eğitmek gerekir. Bu konuda anababaya pratik bilgiler verilmelidir. Bu nedenle de, bir bebeğin gereksinimleri, bunların anababa tarafından nasıl anlaşılacağı ve bunlara nasıl doğru tepki verileceği konularında bilgi veren bir hemşireye, ev işlerinde ve çocukların bakımında anneye yardım edecek bir kişiye ve anababanın aile içi sorunlarının çözümüne katkıda bulunacak bir aile terapistine gerek vardır. Bu çalışmada ayrıca çeşitli psikoterapiler de uygulanabilir. Düşük sosyo-ekonomik düzey beraberinde birçok risk getirir ve aile içinde şiddet yaratabilir. Toplumsal kaynakları kullanmak, parasal destek sağlamak, konut sorunlarını çözmek gibi yollarla somut biçimde yardım sağlanarak düşük sosyo-ekonomik düzeyde bulunmaktan kaynaklanan riskler azaltılabilir. (Konanç ve diğ.,1991)
Bundan sonraki aşamada bir vaka toplantısı düzenlenmeli ve aile ile ilgilenecek tüm kuruluşların temsilcileri buna çağırılmalıdır. Bunlar sosyal güvenlik sisteminin ve çocuk koruma merkezinin üyeleridir. Bu toplantıya varsa aile hekimi de davet edilir. Aileden bu toplantı için izin alınır, fakat aile üyeleri toplantıya yalnızca çok zorunlu hallerde katılırlar. Bu toplantıda gelecek için açık bir plan yapılması gerekir. Bu planda aileye yardımcı olacak uzmanların sorumluluk ve etkinlik alanları açıkça belirlenmelidir. Çocuk ancak ve ancak, aşağıdaki konular kesin bir sonuca bağlandıktan sonra hastaneden çıkarılır. Çocuk ve aileden kim sorumlu olacaktır? Bir sonraki görüşme ne zaman yapılacaktır? Çocuk hastaneden çıkınca nereye gidecektir? Yapılması gerekenler zaman alacağı için çocuğun hastanede ortalama kalış süresi altı haftaya yaklaşır; bu da sıradan bir çocuk hastanın ortalama kalış süresi olan beş günden çok daha uzundur. Bu anlayışın hastahane tarafından da açıkça desteklenmesi de önemlidir. (Konanç ve diğ.,1991)
Vakaların bir kısmında çocuğun ve ailenin tıbbi ve psikolojik açıdan izlenmesi mümkün olmakta, ama vakaların büyük bir kısmında bu yapılamamaktadır. Bu amaçla, Almanya Araştırma Merkezi'nce bir proje başlatılmıştır. 1300 yatan hasta 15 hafta süreyle çocuk istismarına ve ihmaline ait izler ve belirtiler açısından taranacaktır. Araştırmanın 2. aşamasında izleme çalışmaları yoluyla hastahanede yapılan müdahale değerlendirilecektir. (Konanç ve diğ.,1991)
Toplam istismar ve ihmal vakalarının % 9'u Türk çocuklarını içeriyor. Bu % 9'luk oran hastahanelerde yatan Türk populasyonuna uygunluk göstermektedir ve istismar edilen Alman çocuklarının oranı ile aynıdır.Bu araştırmaya göre çocuklar iki gruba ayrılabilir. Küçük bebekler çoğunlukla ihmal edilmişler,12-17 yaşları arasında olan çocuklar ise çoğunlukla fiziksel olarak istismar edilmişlerdir. Ergenlerin bazıları hastahaneye kendileri başvurmuşlar, bazıları da ilgili kuruluşlar tarafından getirilmişlerdir. Vakaların temelindeki sorunlar bir dereceye kadar maddı kaynak yetersizlğine bağlı olmakla birlikte, çoğu iki ayrı dünyada yaşamaktan doğan çelişkinin sonucu idi. Ailenin yaşam koşulları, bir yanda geleneksel ve dini değerlere bağlı iken, diğer yanda batı toplumunda daha serbest ve daha az yönlendirici standartlarına bağlıdır. (Konanç ve diğ.,1991)
KAYNAKÇA
1. Aksakal,M.(2006).Çoçuk İstismarı Ve İhmali.Psikolojik Danışman Dergisi,s.8,ss.9-11

2. Aral Ve Diğ.(1996).Çocukların Benlik İmajı Ve Ana Baba Tutumlarını Algılayışlarının Fiziksel İstismar Edilme Durumlarına Göre İncelenmesi.2. Ulusal Eğitim Sempozyum Bildirileri, İstanbul:Marmara Üniversitesi,18-20 Eylül 1996.

3. Aydın,B.(2005).Çocuk Ve Ergen Psikolojisi.İstanbul:Nobel Basımevi,2. Baskı

4. Elal,G.(2000).Kız Ve Erkek Üniversite Öğrencileri Arasında Cinsel İstismar Deneyimleri Ve Etkileri.9. Anadolu Psikiyatri Günleri,Edirne:Trakya Üniversitesi,13-17 Haziran 2000

5. Konanç Ve Diğ.(1991).Çocukların Kötü Muameleden Korunması.1. Ulusal Kongre,Ankara:Ankara Üniversitesi,12-14 Haziran 1989

6. Sezgin,U.(1998).Cinsel Tacizin Psikososyal Boyutu Ve Ensestin İki Aile Örneği Üzerinde Tartışılması.9. Ulusal Psikoloji Kongresi,İstanbul:Boğaziçi Üniversitesi,18-20 Eylül 1996

7. Tuzcuoğlu,N.(2003).Çocuğun Cinsel Eğitimi.İstanbul:Morpa Kültür Yayınları,1. Baskı

8. Ziyalar,N.(2000).1.İstanbul Çocuk Kurultayı Bildiriler Kitabı.İstanbul:İstanbul Çocukları Vakfı Yayınları,1. Baskı.

9. Kurtay. S.(Tarihsiz).Çocuk İhmal Ve İstismarı.20 Mart 2007 tarihinde http://www.sosyalhizmetuzmani.org adresinden alınmıştır.

10. Türkiye Çocuk İstismarını Ve İhmalini Önleme Derneği.(Tarihsiz).Çocuk İstismarı Ve İhmali Nedir.20 Mart 2007 tarihinde http://www.tspcan.org adresinden alınmıştır.

11. Fiziksel İstismar.(Tarihsiz).23 Mart 2007 tarihinde http://www.adlitip.org adresinden alınmıştır.

12. Özdemir,Ç.(Tarihsiz).Çocuk Cinsel İstismarı.30 Mart 2007 tarihinde http://www.tr.net adresinden alınmıştır.

13. Türk Psikolojik Danışma Ve Rehberlik Derneği.(Tarihsiz).Çocuk İhmali Ve İstismarı.30 Mart 2007 tarihinde http://www.pdr.org.tr adresinden alınmıştır.

14. Fiziksel İstismar.(Tarihsiz).28 Mart 2007 tarihinde http://orgm.meb.gov.tr adresinden alınmıştır.

15. Aksoy ve Diğ.(Tarihsiz).Çocuk İstismarı Ve İhlali.3 Nisan 2007 tarihinde http://www.ttb.org.tr adresinden alınmıştır.

16. Milli Eğitim Dergisi.(2001).Çocuk Hakları Çerçevesinde Çocuk İhmal Ve İstismarı. 1 Nisan 2007 tarihinde http://yayim.meb.gov.tr adresinden alınmıştır.

17. Çocuk Cinsel İstismarı.(Tarihsiz).1 Nisan 2007 tarihinde http://www.cocukpsikolojisi.net adresinden alınmıştır.

18. Çocuk İstismarı Ve İhmalini Açıklamaya Yönelik Kuramlar.(2007).5 Nisan 2007 tarihinde http://www.forumsayfam.com adresinden alınmıştır.

19. Çocuk İstismarı Ve İhmali:Psikiyatrik Yönleri.(2006).5 Nisan 2007 tarihinde http://www.psikoloji.gen.tr adresinden alınmıştır.

20. Çocuk İhmali Ve İstismarı.(Tarihsiz).5 Nisan 2007 tarihinde http://www.ilkokuma.com/yararli_sunular.htm adresinden alınmıştır.

Hiç yorum yok: