8 Mayıs 2008 Perşembe

çOCUK VE OYUN

[URL=http://img241.imageshack.us/my.php?image=afi2kc0.jpg][IMG]http://img241.imageshack.us/img241/9711/afi2kc0.th.jpg[/IMG][/URL]



ÇOCUK VE OYUN


GİRİŞ

İnsan yaşamı belirli dönemlere ayrılmıştır ve belkide bu dönemler içerisinde en önemli yere sahip olan dönem çocukluk dönemidir. Çocukluk,tüm yaşamı,geleceği etkileyen bir süreçtir.0-6 yaş dönemi insan yaşamını sonraki dönemlere göre daha çok etkileyen ve bireyin daha çok kazanımlar elde ettiği bir dönem olduğu bir çok araştırmacının bulguları ile ortaya koyulmuştur. Bu dönemde yani bebeklikten okul çağına kadar olan sürede insanoğlu bir çok önemli özelliklerini kazanır.Yetişkin kişiliğinin temellerini bu yaşlar arasındaki yaşantılarına bağlı olarak atmıştır.
Çocuğun bu yaşantıları geçirdiği ortam ise oyundur.Oyun,çocuklar için kendiliğinden ortaya çıkan ve isteyerek katıldıkları etkinliklerden birisidir.Çocuğun her yönden gelişebilmesi için oyun beslenme ve uyku kadar önemlidir.Sevgiden sonra çocuğun yaşamında önemli etkiler bırakan en önemli ruhsal gelişim kaynağı oyundur.Oyun çocuğun doğasında olan önemli bir uğraştır.Çocuk oyunla yaşamı birleştirir.Kendi yaşantılarını oyunlarına,oyunlardan öğrendiklerini yaşamına aktarır. Oyunla çocuk fiziksel,ruhsal ve zihinsel yönden gelişir. Oyunla sosyalleşir,kişiliği gelişir,enerjisini dışa vurur, oyunla öğrenir, yaratıcılığı gelişir, paylaşmayı, kısaca hayatı öğrenir. Söz gelimi; çocuk evcilik oynayarak sosyal gelişimine, legolarla zihinsel gelişimine,top oynayarak fiziksel gelişimine katkıda bulunur. Bunlar sayesinde çocuk,toplumsal değerleri ve nasıl davranması gerektiğini öğrenir. Çocuk hayatın zenginliğini oyunlarda keşfeder.
Çağın, teknolojinin ve her geçen gün değişen dünyanın getirdikleri, günlük hayatımızı da etkisi altına alıyor. Bugünün yetişkin bireyleri, çocuklarına en iyi şekilde eğitim verebilmek için çaba sarfediyor. Çocuklarına en iyi geleceği sunabilmek için kendi zamanlarından fedakarlık eden pek çok anne baba var. Bunların yanında bu çağda çocuklar da gerçek yaşamdan uzaklaşarak sanal alemin kollarına kendilerini bırakıyorlar. Aileler çocuklarına teknolojiyle büyümeleri çağa ayak uydurabilmeleri için ellerinden gelen imkanları sunmaya çalışarak oynamaları için çocuklarına playstationlar, teknolojik oyuncaklar alarak sanal çocuklar yetiştiriyorlar. Toprakla, çamurla, çiçekle oynamasını bilemeyen kendi dünyasında yaşayan çocuklar yetiştiriliyor.Çocuğun yaşamında hayati öneme sahip olan oyun dönemi böylece göz ardı edilerek çocuğun bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı ve dengeli olabilmesinin önüne geçiliyor. Bu yüzden çocukların sağlıklı gelişebilmeleri için anne,baba ve eğitimcilerin oyuna gereken önemi vermeleri gerekiyor.
Bu çalışmamızda da oyunun insan yaşamındaki önemi vurgulanmıştır.Oyun kavramı üzerinde durulmuş, oyunun çocuğa kazandırdıkları ele alınmış, çocuğun oyun ortamını en iyi biçimde geçirebileceği oyuncaklar sunulmuş, ailelere ve öğretmenlere bir takım önerilerde bulunulmuştur. Unutmayalım ki çocuklar duygularını oyunlarda yaşar,oyunlar çocuğun gelişim ve eğitiminde, kişilik oluşumunda, geleneklerin ve kültürün nesillere kazandırılmasında önemlidir.





























OYUN


Oyun, çocuğun kendi yöntemiyle başkasının ona öğretemeyeceği konuları öğrenmesi yöntemidir (Yavuzer, 1982; s. 64).
Görünüşte pratik bir sonu olmayan, bir kimsenin kendiliğinden yaptığı herhangi bir etkinliktir (John ve Morgan, 2001; s. 228).
Yetişkinlere göre oyun, çocuğun oyalanmasını, eğlenmesini sağlayan amaçsız bir uğraşıdır. Anneler ayaklarına dolanan çocuklarını başlarından savmak için “hadi git oyna!” derler. Halbuki oyun çocuğun en temel ve en önemli işidir. Montaigne’ nin de belirttiği gibi “ Çocukların oyunu oyun değil onların en ciddi uğraşıdır”.
Bunu ortaya çıkarmak için okul öncesi çocukları kısa bir süre gözlemlemek gerekir. Çocuklar bütün gün durmadan oynarlar ve kendilerini bazen öylesine oyuna kaptırırlar ki, acıktıklarını bile anlamazlar, seslenildiğinde ise duymazlar. Eğer oyunun en koyulaştığı anda, yemek için seslenilirse çocuk direnerek “Ama, anne oyunum daha bitmedi ki!” der. Çocuk için oyun bitirilmesi gereken bir görevdir. Bunun için de kız çocuklarının evcilik oyunlarını izleyerek bu durumu kanıtlayabilir, bu kısa gözlemle onların oyuna nasıl gerçek bir iş gibi sarıldıklarını anlayabiliriz (Yörükoğlu, 1988; s. 46).
Oyun oynarken hayatın ilerleyen yıllarında gerekli olabilecek becerileri geliştirebilmekteyiz. Buradan hareketle çocukların neden yetişkinlerden daha çok oyun oynadıkları sorusunu cevaplayabiliriz. Çünkü yetişkinlerin ileriki yıllar için öğrenecekleri çok şey kalmamış, çocukların ise öğrenecekleri daha çok şey vardır (Açıkalın, Summak ve Summak, 2003; s. 141).
Oyun içten gelen biyolojik bir özellik olup oyun türleri ise kültüreldir. Herkes oyun oynamaya ihtiyaç duyabilir, fakat hepimiz aynı oyunu veya bildiğimiz bir oyunu farklı bir şekilde oynarız. Bir Akdeniz çocuğu deniz kenarında kumdan kaleler yaparken, Eskimo çocukları ise herhalde aynı kuleleri buzdan yapacaklardır.
Çocuklar inanılmaz bir enerjiye sahiptirler. Oyunla bu fazla enerjiyi atabilir ve harekete dönüştürebilirler. Evde, bahçede, arabada yani her yerde ve her zamanda; özellikle de iki çocuk bir araya geldiğinde oyun oynarlar. Sokakta yürürken, kumda otururken hemen oynamaya başlayabilirler (Açıkalın, Summak ve Summak, 2003; s. 141).
Oyun zihin için de etkili bir araçtır. Özellikle belirli süreler içinde gerçekleşen çalışmaların yorduğu zihnin dağıtılması, dinlendirilmesi için oyun etkili bir araç görevi görebilir. Bu nedenle de sadece küçük çocuklar değil iş dönüşü yetişkinlerin veya okul dönüşü çocukların kendilerine uygun olarak seçecekleri oyun ile zamanlarını değerlendirebilir ve zihinlerinde ki yorgunluğu dinlendirebilirler (Açıkalın, Summak ve Summak, 2003; s. 143).
Oyun bir köprü gibidir; bir ayağı gerçekler dünyasında diğeri ise hayal dünyasında. Çocuk oyun ile bu iki dünyayı birleştirir. Bilmediği çevresini oyun süzgecinden geçirerek anlar. Dilini kullanmadığın da oyunu kullanır. Anlayamadığı durumları oyunla anlamlı hale getirir ve kendince anlamlı sonuçlara ulaşır (Yörükoğlu, 1988; s. 49).

Oyuna İlişkin Özellikler

• Oyun içten güdümlüdür.
• Oyun süreciyle çocuğun ne yaptığı, nasıl yaptığı gözlemlenir.
Önemli olan süreçten kazanılanlardır.
• Oyunda her zaman mantıki bir sıra yoktur. Her şey olabilir. Önemli
olan çocuğun ruh halidir. Gerçek ya da gerçek dışı diye bir ayrıma gidilemez.
• Oyun çocuğa yaratıcı, dinamik ve esnek bir ortam sağlar.
• Oyun dışarıdan müdahale edilen bir olgu değildir.
• Oyun içinde kurallar oyunu oynayanların kabul ettiği ve bunlara
uyduğu sürece değiştirilebilir.
• Oyunda fiziksel, bilişsel ve duygusal olarak tam katılım
gerekmektedir.
• Oyun oynayanlar oyundan olumlu olarak etkilenirler.
• Bazı durumlarda oyun için yoğun bir dikkat gerekir. Dışarıdan gelen
bir etki doğaçlama olan süreci kesintiye uğratır.
• Ortam, oyunun kalite ve seviyesini belirler. Kullanılan araç gereç
oyunda oynayanların davranışları ve kişilikleri oyunda önemli bir etkiye sahiptir.
• Oyun önceden düzenlenmiş etkinlikler değildir.
• Oyun bir amacı yansıtır.
• El göz koordinasyonunun gelişimi için oyunda yer alan oyunda yer
alan motor ve algısal tepkiler yardımcıdır.
• Çocuk büyükleriyle çalışabilir ve paylaşabilir. Oyun da bunları
yapmaya ortam sağlar.
• Oyun önceden düzenlenmiş etkinlikler değildir.
• Oyunla çocuğun yetenekleri ve kavramları olgunlaşır.
• Oyunda çocuk güvenlidir. Bu durumda çocuğun motivasyon ve bir
konu üzerinde yoğunlaşmasına yardımcı olur.
• Çocuğun motivasyonu için oyunda kullanılan materyaller önemli bir
role sahiptir ve onun gelişimi için ipuçları verir.
• Oyun katı kurallara bağlı değildir.
• Oyun deney ve araştırmayı içinde barındırır.
• Oyun zihin ve bedenin çalışmasına yardımcı olur ve daha karmaşık
aktivitelere hazırlar.
• Oyun aslında göründüğünden daha karmaşık bir etkinliktir.
• Taklit yoluyla, düşünce ve organizasyon yüksek düzeyde gelişir.
• Oyun çocuklara özgür bir ortam sunar.
• Oyun kendiliğinden gerçekleşir.
• Oyun çocuğun sosyalleşmesine yardımcı olur.
• Çok boyutlu bir somutlamanın oyunda olması gerekir.
• Rol alma sırasında bilgi işleten bir ortam sağlar; kodlama, saklama,
kontrol ve bilgiyi yeniden kodlama gibi.
• Değişik roller ile çocuğun iç çatışmaları çözümlenebilir ve var olan
kaygı azaltılabilir.
• Oyun beynin ilgisini çeker ve işlevini uyarır.
• Çocukların oyuna tam olarak kendilerini kaptırdıkları durumlarda
hem fiziksel hem de duygusal olarak kendilerini kaptırırlar ve böylece bütün yaşamsal mekanizmalarını faaliyete geçirirler (Sevinç, 2004; ss. 28-29).
Çocuğun gelişimi ve kişilik kazanması için sevgiden sonra ikinci en önemli ruhsal besin oyundur. Nasıl ki sevgiden yoksun bir çocukluk düşünülemiyorsa, oyunsuz bir çocuklukta düşünülemez (Yörükoğlu, 1988; s. 50).


OYUN KURAMLARI


Oyun kuramlarını anlayabilmek için çocuk dünyasının tarihsel gelişimini bilmek gerekmektedir. Tarih sürecinde çocukluk kavramının belli başlı kültürlerde ortak özellikler gösterdiği görülmektedir. Genel olarak çocuk kendi işlerini tek başına yapamayan, çaresiz, belirle gereksinimleri olan, oyun oynamaya istekli ve oyun oynamaya gereksinim duyan bir varlık olarak ele alınır. Oyun çocukluk döneminde her zaman kabul edilerek, doğal bir olgu olarak ve anlaşışla karşılanarak bir yere sahiptir. Top ve bebeklerle oynayan ve ip atlayan çocukların görüntüleri Eski Mısır duvar resimlerinde mevcuttur.
Eski Yunan medeniyetlerinde çocuğun oyunsu davranışlar göstermesi, oyun oynaması hoş görülür ve çocuk oyun oynamaya teşvik edilirdi (Sevinç, 2004; s. 36).
Türk kültüründe çocuklar eğitilirken erkek çocuk zamanın gereğine göre yararlı etkinlikleri yönlendirilmektedir; atıcılık, yüzücülük, binicilik gibi. Kız çocukları ise aileleri içinde kendi kuracakları yuvalarına hazırlık yapmalı ve temizlik, dikiş, nakış, yemek ve çamaşır gibi işlerle meşgul olmaları gerekmekteydi. Geleneksel tür kültüründe her anne baba kendi sanat ve ticaretine göre çocuğunu bu uğraşlara alıştırmaktadır (Sevinç, 2004; s. 43).
İnsanların neden oynadıklarına dair birkaç kuram vardır. Bu kuramların bazıları geçmişte bazıları da şimdi popüler olduğu sayılmaktadır. Bu kuramların hiç biri niçin oyun oynandığını tek başına açıklamaya elverişli değildir (Cole ve Morgan, 2001; s. 229).


Yetişkin Hayatına Hazırlık, Alıştırma Kuramı

Karl GROOS (1860-1896)

Karl Groos’ un yirminci yüzyılın başında ortaya attığı bir kuramdır. Groos’ a göre oyun yetişkinlik hayatı için bir hazırlıktır. Oyun gerçek yaşama alışmak için bir egzersizdir. Günlük yaşamdaki zorluklardan korunmak için bireyi hazırlar. Groos bireyin saldırganlık gibi eğilimlerinin oyun yoluyla dışarı atıldığını kabul eder (Yavuzer, 2001; s. 184).
Grros araştırmanın oyundaki rolünü vurgulayan ilk bilim adamıdır. Aynı zamanda akıllı davranışlar ve kalıtımsal basamaklar üzerinde de durmuştur.
Farklı türlerde yıllarca oyunun süre gelmesini uyum sağlayıcı bir mekanizma olarak tanımlar. Groos’ a göre oyun üst basamakta yer alan türlerin olgunlaşmasının uzun zaman almasından dolayı, karmaşık organizmaların içgüdüsel becerilerinin gelişiminde ve gerekli becerilerin kazanılmasında bir araştırma sürecidir. Bu görüşün bugün için yorumlanması ise şu şekilde olabilir; çocuklar olgunlaşma sürecinde bir şeyler üretmek zorunda olmadıkları için sonuçtan çok sürece ilgi duyarlar (Sevinç, 2004; s. 58).

Tekrarlama Kuramı (Rekapitülasyon)

Stanley HALL (1884-1924)

Bu kuramı ortaya atan Stanley Hall, çocuğun ve toplumun arasında bir bağ kurmuştur. Recapitülation- tekrar – kuramına göre birey daha önce kendi türünün geçirmiş olduğu gelişme seyrinin aynını kendi yaşamı boyunca geçirir. Oyun da bunun açık bir göstergesidir (Yavuzer, 2001; s.84).
Bu kurama göre çocuğun bulduğu bir su birikintisinde yüzmek, kırmızı delikleri takip eden oyunlar oynamak, ağaca tırmanmak gibi şeyleri sadece atalarının hayatlarında ciddi olarak kullandıklarını söylemek kolaydır. Bu gibi durumlar gayet çekicidir fakat biyologların ortaya koydukları deliller bu görüşün tersidir. Eğer bu görüş kabul edilirse kişilerin karakterlerinin, atalarından geçtiği kabul edilir ki bu da biyolojik deneyimlerin tamamen tersidir (Cole ve Morgan, 2004; s. 232).

Rahatlama ve Eğlenme Kuramı

Maritz LAZARUS (1824-1903)

Bu kurama göre insanı zihnen ve bedenen yıpratan, zorlayan etkinlikler vardır. Bunun sonucunda da dinlenme ve uyku ihtiyacı ortaya çıkar. Bireyin gerçek dinlenmeyi gerçekleştirebilmesi için insanın yaşam görevi dışında başka etkinliklerle uğraşması gerekir ve böylece kendini yeniler. Oyun oynama çocukların rahatlama gereksiniminden doğar, Koşma, kovalamaca, avcılık, yüzme, tırmanma vb. günlük yaşamın geriliminden kurtulmak için ihtiyaç duyulan ilkel yaşam etkinlikleri, sık görülen oyun davranışlarıdır (Sevinç, 2004; s. 59).
Bu kuram hayatı çok ciddiye alan, işinden hiç zevk almayan bir birey için doyum sağlayıcı bir felsefedir. Oyun ile birey hayatın katılıklarını zorluklarını unutturur (Colle ve Morgan, 2001; s. 233).

Fazla Enerji Tüketimi Kuramı

Herbert SPENCER (1873-1903)

Bu kurama göre oyun, organizmanın görevini yapabilmesi için ihtiyaç duyulan fazla enerjinin kullanılmasından sonra dışa vurulan enerjiyi kapsar. Gerginlik yaratan bu enerji atıldığında çocuk daha sağlıklı bir dengeye kavuşur. Bu kurama göre sağlıklı çocuk, çok oyun oynayan çocuktur (Sevinç, 2004; s. 59).
Spencer’ a göre bilinçdışı yaşamı sürdüren içgüdülerin oyun ortamlarında görüldüğünde dikkat çekmiştir. İnsan türünün bu tür davranışlarının kültürel evrimle şekil değiştirdiğini fakat erkek çocuklarda itiş- kakış, koşuşmak oyun ve kavgalarda bu içgüdüsel davranışların görüldüğüne işaret etmiştir (Sevinç, 2004; s. 60).


Psikanalist Varsayım

Psikanalistlere göre oyun çocuğun isteklerin göstermektedir. Onlara göre yerine getirilmeyen istekler, oyun yoluyla giderilmektedir, böylece çocuk doyuma ulaşmakta ve gerilimden uzaklaşmaktadır. Çocuk anne ve babasıyla özdeşleşmekte, onların yaptıklarını yapmak istemekte ve bunu da oyun içerisinde gerçekleştirmektedir (Altınköprü, 1999; ss. 52-53).
Gerçek yaşam içinde çocukların doyuramadığı istekler, bir derece de olsa oyun içinde yerine getirilebilmektedir. Pek çok çocuk oyununa bakarak bu durumu örnekleyebiliriz. Annesinden dayak yiyen bir çocuk, bu cezaya bir karşılık vererek annesini dövmek ister. Ancak bunu doğrudan yapamayacağı için bebeğini döver, onu tokatlar (Altınköprü, 1999; s. 53).


OYUN DÖNEMİ


Çocukluğun en renkli dönemi 3-6 yaş arası dönemdir. Bu döneme okul öncesi çağı adı da verilmektedir. Çocuk bu dönemde yaşam dolu konuşkan ve cıvıl cıvıldır. Sevimlidir ve kısa sürede insanlarla kaynaşıp dost olabilirler. Sürekle olarak sorular sorar: anne bu ne? Neden? Niçin? Baba bunun adı ne? Gibi soruların ardı arkası gelmez. Baba bana da söyle! Diyerek sık sık büyüklerinin sözünü keser. Sonu gelmeyen bir öğrenme açlığına sahiptir, anne ve babasını bunaltıncaya dek sorular sorarak her şeyi bilip tanımak ister. Söz dağarcığı büyümüş ve böylece anlatım gücüde artmıştır. Özerklik dönemindeki inatlık ve olumsuzluk yerine söz dinlerlik gelmiştir. İki yaş çocuğundan kalma kırıcılığı ve zararcılığı kalmamış karıştırıcılığı ise devam etmektedir. Amaca yönelik uğraşları vardır, yardıma hazır, girişken ve kendi işini kendi görmeye eğilimi vardır. Bir şeyler için tutturuculuğu azalmış ama yinede annenin ayağına dolaşmaktadır. Sevimli yaramazlıkları vardır. İki yaş çocuğunun hep ben veya benim diyen yapısı gitmiş Ben de!, Biz!, Bizim!, diyen toplumsal bir varlık gelmiştir. Bu dönemde anne çocuğunu her zaman denetlemek zorunda değildir. Sürekli sorular sorduğu ve konuştuğu için gün boyu yorulmadan oynar. Oyunları için arkadaş arar. Bundan dolayı da evde kalmak istemez. Bu dönemde artık ikili ve üçlü oyunlar başlar. Çocuk akranlarıyla ilişki kurmaya, oyun oynamaya ve paylaşmaya yatkındır. Yani artık toplumun küçük bir üyesi olma yolundadır.
Çocuğun bağımsızlığı artmıştır. Tuvalet ihtiyacını haber verebilir, kendi başına giyinmeye çabalayabilir, kendi yemeğini kendi yiyebilir, elini ve kolunu daha becerikli kullanabilir, yürüme ve koşmasında daha dengelidir. Çocuk bu dönemde masallara, öykülere, çizgi filmlerine ilgi duymaya başlar. Masallardan ve hele hele de korkulu öykülerden hemen etkileniverir. Öcüleri, umacıları, cinleri ve hortlakları korkutucu gerçek varlıklar gibi yorumlar. Bu çağda çocuk çok canlı bir hayal gücüne sahiptir. Duyduklarını ve gördüklerini abartarak ve çarpıtarak aktarır, olmamış şeyleri olmuş gibi aktarır. Bilmediğini ise uydurur. Yeni öğrendiği bir söz varsa bunları durmadan yineler. Kendiliğinden sözler uydurabilir. Tekerlemelere, kafiyeli ve argo sözlere ilgi duyar. Bu dönemde çocuk bir duyduğunu bir daha unutmaz ve dinlemez görünürken duyar. Haya gücünün çok canlı olmasından dolayı çabuk etkilenip kolay korkar. Deneyleri az, düşünce yetenekleri ise kısıtlıdır. Bundan dolayı da her şeye kolay kanar ve gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edemez.
Bu dönem çocuğu için çizikler, sıyrıklar ve küçük yaralanmalar çok etkileyicidir. Bir damla kan görmesi avaz avaz ağlamasına yol açabilir, ilaç sürsün diye hemen annesine koşabilir.
Benlik duygusunun iyice gelişmeye başlaması bu dönem çocuğunda görülür. Kız ve ya erkek olduğunu ayırt edebilir. Cinsiyeti ile ilgili ilgileri iyice belirir. Bu dönemde erkeklerin ve kızların ayrı kümelerde toplanmaya başladıkları görülür bunun yanında kız-erkek oyunları da sürer (Yörükoğlu, 1988; ss. 41-42).











OYUN ÇEŞİTLERİ


Duygusal Oyunlar

Çocuğun oynadığı ilk oyun türüdür. Bebek doğduğu ilk günden itibaren annesinin kokusuna, anne ve babasının sesine, biberon şişesine, müziğe, ansızın olan gürültülere heyecansal tepkilerde bulunmaktadır. Oluşan bu tepkileri bebeğin jest, mimik ve sesleriyle izlemek olasıdır.


Hareket Oyunları

Bu tür oyunlar çocuğun ilk yaşından itibaren kendini göstermektedir. El, kol, bacak çırpmaları ve parmak oyunları şeklinde olmaktadır. Çocuğun yaşı ilerledikçe oyunlar daha da çeşitlenmekte ve gelişmektedir.

Taklit ve Hayal Oyunları

Taklit çocukta ilk ve temel olan davranış biçimi olarak görülmektedir. Bu durum yalnızca insana özgü bir davranış türü değildir. Hayvan yavrularında da bu durum kendini göstermektedir. Örneğin; Kanaryalar doğadaki sesleri, akarsu sesini, kurbağa ve yılan sesini, bülbül sesini taklit etmekte ve hatta iyi bir eğitimle sözcükleri ve küçük cümleleri de öğrenebilmektedir. Papağanlar ve muhabbet kuşları ise insan konuşmalarını ve şempanzeler de insan davranışlarını taklit edebilmektedir.
Çocuk önce kendisini taklit etmektedir. Yaradılıştan sahip olduğu bazı ses kalıplarını bıkıp usanmadan tekrarlaması ilk taklit ettiği şeydir. Eğer çocuk bu alanda bir eğitim görürse kısa sürede büyük aşamalar gösterebilir (Altınköprü, 1999; ss. 48-49).
Taklit çocukta giderek duygusal ve sosyal bir içerik kazanmaktadır. Dil yeteneği ve konuşmanın temelinde taklit vardır. Bebeğiyle oynayan bir çocuk ona annelik yaparak, severek, besleyerek, giydirerek ve döverek yalnızca annesini taklit etmez, aynı zamanda kendisini de yetişkin bir insan bir anne olarak düşler. Burada, objektif elemanların bulunmasından dolayı çocuğun tümüyle gerçekten koptuğunu söyleyemeyiz. Küçük bir kız çocuğu eline geçirdiği bir bezle toz alırken, annesini taklit etmekte ve bunun yanında hem bir oyunu sürdürmekte, hem de yarınki görevinin somut bir deneyini yapmaktadır.


Sosyal İçerikli Oyunlar

Birden fazla çocuğun birlikte oynadıkları oyunlardır. İlk sosyal oyunlar, büyüklerin yaptıklarının taklidiyle başlar. Örneğin; evcilik, misafircilik, pazarcılık, doktorculuk ve okulculuk gibi. Bu oyunların takipçisiyse daha gelişmiş küme oyunlarıdır. Bunları da gelişmiş küme oyunları takip eder. Bu oyunların belirli kuralları ve disiplini gerektiren oyunlarıdır. Örneğin; futbol, seksek, körebe, kovalamaca, yakantop, mendil kapmaca, kurtarmaca vb.

Zihinsel Etkinlikli Oyunlar

Dikkat ve disiplin gerektiren oyunlar çocukların zihin potansiyellerini artırır ve problem çözme yeteneklerini geliştirir. Yap- boz, dama, satranç gibi. Bunun yanı sara aynı temele dayanan bilgisayar oyunları da aynı işlevi görür. Ancak oyun seçimi çocuğa bırakılmalıdır ve zorlama yapılmamalıdır. Oyunda tekdüzelikten kaçınılmalıdır (Altınköprü, 1999; ss. 49-50).


OYUNUN ÇOCUĞA KAZANDIRDIKLARI


Oyun, sonucu düşünülmeden, eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir. Oyunun çocuğun dünyası için önemi büyüktür. Oysa birçok aile oyunu boşa harcanan zaman olarak değerlendir, bu faaliyetin çocuğun gelişim ve öğretimdeki etkisini düşürmez. Böyle anne- babalar, çocuğa uygun ortam hazırlamak yerine çocuğu oyundan uzaklaştırmaya çalışır. Hâlbuki çocuk, enerjisini toplumsal açıdan kabul edilen bir araç yardımıyla yani oyunla dışarı atabilir (Yavuzer, 2002; s. 169).
Her oyunun çocuk için kazandırdığı bir şeyler vardır, oyunun türü ne olursa olsun. Bir kısım oyunlar ise belirli bir beceri gerektirmektedir (Altınköprü, 1999; s. 50).
Oyunlar çocuğun gelişim ve eğitiminde, kişilik oluşumunda, geleneklerin ve kültürün nesillere kazandırılmasında önemlidir. Oyunların önemi katkısı ve ise şu şekilde sınıflandırılabilir;


Oyunların Eğitime Katkısı

Çocuk oyunlarının, eğitim ve gelişime katkısı büyüktür. Çocuğun yaşamı için gerekli olan davranış, bilgi, beceri ve alışkanlıkların çoğunu oyun içinde çocuk kendi kendine öğrenir. Kadın- erkek, anne-baba gibi cinsiyet rollerini, öğretmen-öğrenci gibi ileriki yaşamına ilişkin rolleri, insan ilişkilerini, yardımlaşmayı, konuşmayı, sormayı, bilgi edinmeyi ve deneyimleri kazanır. Oyun çocuğun gelişmesi için doğal bir ortam olmakla birlikte çocuğun kişilik ve yetenekleri oyun içinde daha belirgin olarak ortaya çıkar (Özgüven, 2005; 164-165).
Çocuk oyun dünyasının egemenidir. Akranları dışında kimseyi oyunda istemez. Ailesinden aldığı eğitim, çocuğun oyunlarındaki davranış biçimlerini etkiler. Aşırı hoşgörülü aile ortamından gelen çocuklar, oyuna kolay uyum sağlayamaz. Aşırı otoriter ailelerden gelen çocuklar ise ya çok silik ve pasif ya da saldırgan davranışlar gösterir (Yavuzer, 2002; s. 171).
Sadece büyüklerinden gördüğünü oyunlara aktarmaz. Kendi algı, deneyimlerini de katarak sentezler. Oyun çocuğun bir şeyler ortaya koyduğu ortamlardır (Yavuzer, 2002; s. 172).
Dramatik oyunlarla kendini değişik bireylerin yerine koyan çocuk; baba, öğretmen vb. gibi rolleri oynarken kendi kişiliğini de tanıma fırsatı da bulur ve kendi bireysel özelliklilerinin farkına varır. Bu durumda ise taklidin önemi büyüktür. Bilgi ve yeteneklerine göre dış dünyayı tanıması kadar, kendinde tanınan fırsat ve tecrübelerinde çocuğun oyunlarında elde ettiği başarılarında büyük etkisi vardır (Yavuzer, 2002; s. 172).
Çocuk renk, boyut ve objelerin anlamlarına çeşitli biçim ve boyutlardaki oyun malzemelerini oynayarak kavrar. Çocuk oyunla gerçekle gerçek olmayanı ayırt edebilir ve içinde bulunduğu yaşamı kavrayabilir (Yavuzer, 1982; s. 65).

Oyunun Kişilik Gelişimine Katkısı

Çocuğun kişilik gelişiminde oyun içinde sergilenen davranışların bir gösterge olduğu eğiticiler ve yetişkinler tarafından dikkate alınmalı ve bundan dolayı oyun dikkatle ele alınmalıdır. Gelişim açısından oyunda sergilenen davranışların izlenmesi ve değerlendirilmesinin büyük bir önemi vardır. Çocuklar küçük ve kırılgandırlar ve bazı yaşam durumlarını bütünüyle anlamaktan uzaktırlar. Bu durumda çocukta belirli sıkıntı ve burukluk yaratabilmektedir. Sorunlu ailelerden gelen veya bir engele sahip olan çocuklar eğer oyun etkinliklerinde öğretmenleri bu duruma duyarlı olurlarsa duygularını rahatça dışa vurmayı gerçekleştirebilirler. Sorunlu aile ve çocuk ortamında ise boşanma, alkolizm, baba yoksunluğu, terkedilmişlik, hastalık, yoksulluk, ölüm, şiddet, engellenme, engelli olma, tecavüz, ihmal vb. bulunmaktadır (Sevinç, 2004; s. 173).

Oyunların Ruh Sağlığına Katkısı

Oyun çocuğun iç çatışmaları ve kaygılarıyla başa çıkabilmesi için bir fırsattır. Bu durumda oyunun tedavi edici özelliğini gösterir (Yavuzer, 2002; ss. 170-171).
Oyunlara bakarak çocuğun ilgi alanlarının, kişisel tutumlarını ve eğilimlerini, ruhsal güçlüklerini ve davranış bozukluklarını tanımak mümkündür. Psikolog ve psikyatristler çocuk oyunlarının bu özelliğinden yararlanabilmektedir. Çocuk oyunlarını gözlemleyerek pek çok uzman onların ruhsal sorunlarını açıklayan ve yardım eden yöntemler geliştirebilir (Özgüven, 2005; s. 165).
Oyun çocuğu tanımada değerli bir araçtır. Çocuğun günlük yaşamda çevresinden aldığı gerilimlerden kurtulmasına yardımcı olur. Çocuk oyun aracılığı ile biriken enerjisini toplumda kabul edilen bir yolla dışarıya atma olanağı bulmaktadır. Aynı zamanda oyun sayesinde çocuk saldırganlık dürtüsünü de dışarıya atabilmektedir (Yavuzer, 1982; s. 65).
Saldıranlığın çocuğun oluşumunda, yapısında bulunduğu ve çocuğun, bunun saklanması ve ya inkârı durumunda kendini kandırmış hissedeceği unutulmamalıdır. İşte oyun güçlü ve doğal dürtüsü olan saldırganlığını boşalta bilmesi için çocuğa yardımcı olur. Sadece kızgınlığa bağlı olmaksızın çocuk oyunla saldırganlık dürtülerini dışa vurma disiplinini kabullenir.
Yapıcı amacı olan bir etkinliğe yönelmek saldırganlıkla başa çıkmanın başka bir yoludur. Çocuklar zevk almanın yanı sıra kaygıları bastırmak, denetlenmediğinde huzursuzluğa neden olacak dürtüleri gidermek için oyuna başvurabilir. Bu durumda bazı kişilere zor gelebilir (Yavuzer, 2002; s. 169).
Çocuk hayali oyunlarda korkularından ve korkuların sonucu oluşan gerilimlerden kurtulabilme imkânı bulur. Uygun seçilen oyunlarla çocuğun yaşamında görülen isteksizlikler azaltılabilir. Özel yaşamlarındaki bazı sorunlarını oyun yoluyla giderebilirler. Örneğin, kil etkinlikleri, boya yada resim yoluyla okulda el yazısında zorluk çeken bir çocuk, yazı için gerekli olan el hareketlerini kazanabilir. Çocuk için oyun bir dildir ve böylece etkin bir anlatım aracı özelliği de kazanmaktadır. Çocuk bu yolla en derin duygu ve gereksinimlerini dile getirebilir ve sorunlarına kendi kendine çözüm yolları üretebilir. Evin çeşitli bireylerine olan duygularını bebekleriyle evcilik oynarken açığa vurabilir. Örneğin, oyunlarında kardeşi rolündeki bebeği cezalandıran ya da dönmemek üzere seyahate gönderen çocuk aslında kardeşine duyduğu kıskançlığı bu yolla ifade etmektedir (Yavuzer, 1982; s. 65).
Kaygı çocuğun oyununda her zaman etkendir. Çoğu zaman ise başlıca etkendir. Çocuk sadece zevk almak için oynadığında, çocuktan oyunu bırakmaları istenebilir. Ancak, eğer kaygılarını bastırmak istiyorsa oyundan uzaklaştırmak onları mastürbasyona, hayallere dalmak gibi üzüntü içine, gerçek dışına ve ya kaygıya itebilir (Yavuzer, 2002; ss. 169-170).




Oyun Bir Öğrenme Ortamıdır

Oyun çocuğun duyduklarını, gördüklerini ve kendisini denediği bunun yanı sıra da öğrendiklerini pekiştirdiği Deneysel bir ortam sunmaktadır (Özgüven, 2005; s. 165).
Çocuk oyunla öğrenir; bedeni, ruhu, zekâsı oyunla gelişme gösterir. Büyümesi için katetmesi gereken yolları oyunla geçer. Çocuk oyunla, günlük yaşamında yapmak istemeyeceği bir şeyi, içten gelen bir çabayla yapar. Fakat bu düşünceden hareketle oyunlara yabancı eğitsel öğeler katmayı söylemek son derece yanlış bir harekettir. Böyle bir yaklaşımla çocuğun oyun ufku karatılabilir. Oyun oynarken yaşadığı sevinç kırılabilir, kolayca katedebileceği yollarda tökezleyebilir (Altınköprü, 1999; ss. 56-57).

Oyunda Çocuk Özgür Ve Yaratıcıdır

Çocuk oyunda bireysel olarak kendisinin egemenliğindeki küçük özgür dünyasını yaşar. Bu dünyanın kurallarını koyabilir, bozabilir ve yetişkinlerin dünyasından, karışma ve kısıtlamalardan uzak kalır. Kendi bireyselliğini yaşar, oyunda çocuk başına buyruktur ve benliğinin farkına varmaktadır. Oyundaki bu özgürlük aynı zamanda kendi başına bir şeyler ortaya koyma ortamıdır (Özgüven, 2005; s. 165).
Oyun kadar yaratıcılık da tanımlanması güç bir kavramdır. Çocuklarda doğal olarak görülen bir eğilim olmakla birlikte, yaratıcılığın geliştirilmesi ve süreklilik kazandırması gerekir (Sevinç, 2004; s. 111).
Bireyin yaşamda karar verirken, problem çözerken, yorum yaparken kullandığı stratejilerin kaynağını yaratıcılık temsil eder (Sevinç, 2004; s. 108).
Oyun çocuğa tecrübe kazandıran hayatının önemli bir parçasıdır. Çocuk için zenginlik, yalnız oyun ve fantezilerdedir; yetişkin için ise dış ve iç tecrübelerdedir. Yetişkinlerin kişilikleri, tecrübeleri ile gelişirken çocukların kişiliklileri ise kendilerinin ve başkalarının içinde bulunduğu oyunla gelişir. Oyunla kendilerini geliştirir, zenginleştirirken yavaş yavaş gerçek dünyayı da görebilir. Canlılık demek olan yaratıcılık da oyunla gelişir (Yavuzer, 2002; s. 170).

Oyun Çocukları Sosyalleştirir

Çocuk başlangıçta yalnız ve ya annesiyle oynar ve başkasına hemen hemen hiç ihtiyaç hissetmez. Zamanla, oynaya oynaya, çocuk arkadaşlarının bağımsız varlıklarını da kabullenir. Oyun sırasında dost ve düşman edinen çocuk oyun dışında rahatlıkla arkadaşlık kuramayabilir; tıpkı bazı yetişkinlerin iş yerlerinde kolay dost ve düşman edinip buna karşılık ise bazı yetişkinlerin bir pansiyonda senelerce kalıp kendileriyle neden kimsenin ilgilenmediğini merak etmeleri gibi. Oyun duygusal ilişkilerin başlatılması için bir düzen ortamı sağlarken sosyal ilişkilerin gelişimine de imkân sağlar (Yavuzer, 2002; s. 170).
Oyunun birçok yararı vardır. Fakat ortada kenara atılmayacak bir gerçek vardır. O da çocuğun oyununda yaşadığı sevinci ve duyduğu hazzıdır. Bundan dolayı da çocuk engellenmemeli, oyun oynaması için teşvik edilmelidir. Çocuğun eşya üzerindeki deneyim ve sosyalleşmesinin temeli oyundan geçmektedir. Oyundan yoksun bırakılan bir çocuk yetişkinliği için gerekli becerilerden eksik olarak, yetişkin hayatına girecektir (Altınköprü, 1999; s. 57).
Bebeklerine annelik yapan, ona ninni söyleyen bir kız çocuğunun oyunundaki gibi bazı oyunlar çocukları ileriki yaşamdaki rollerine ve görevlerine hazırlarlar. Okul öncesi dönemde erkek çocuklar kız çocuklara göre daha çok yapım etkinlikleri içinde bulunurlar, malzemeler biçim vermeye ve kendi başlarına bir şeyler üretmeye çalışırlar. Bu çocuklar da yarının mimarları, mühendisleri, işçileri, ustabaşları, çiftçileri, üreticileri olmaya adaydırlar (Altınköprü, 1999; s. 50).
Çocuğun arkadaşlarıyla oynaması ona iş birliğini ve toplu yaşamı öğretir. Çocuk oyun ile toplumsallaşır, vermeyi ve almayı öğrenir ve ben ve başkası kavramlarının bilincine varır (Yavuzer, 1982; s. 65).
Oyunlarda giderek bir sosyalleşme görülmektedir. Birlikte oynanan oyunlar çocukların içinde bulundukları grubu başarıya ulaştırmayı, kişisel rekabeti, yarışmayı, başarıyı, başarısızlığı, uzlaşmayı, güçlüklere karşı koymayı ve bütün bunların yanı sıra birlikte çalışmayı, yardımlaşmayı, hoşgörüyü ve kurallara uymayı öğrenir (Altınköprü, 1999; s. 51).
Çocuk oyunda bencillik edebilir, paylaşıma yaklaşmayabilir, çabuk küsüp mızıkçılık edebilir. Oyun içinde çocuğun saldırganlığı oyun dışı bırakılarak cezalandırılır, gösterdiği iyi davranışlar ödüllendirilir. Tüm bunlar çocuğun yaşamın kurallarını kavramasında yardımcı olur. Çocuğun olumlu ve olumsuz özellikleri oyunda sınanır (Özgüven, 2005; s. 166).
Kurallar çerçevesinde oynandığında çocuğun diğer çocuklarla rekabete girmesini kolaylaştırır. Çocukların birbirleriyle kıyaslanması ve haksız rekabet, çocukta olumsuz duyguların oluşumuna neden olur. Yapılan davranışlardan dolayı çocuk cezalandırılmamalı, bunun kin ve saldırganlığa sebep olabileceği unutulmamalıdır. Oyunda dışlanan, arkadaşlarının gözü önünde küçük düşürülen çocuk arkadaş grubunda kötü olarak tanımlanabilir.
Çocuk ancak yorgun olduğu, fazla uyarıldığı ve kavga ettiği durumlarda oyundan çıkarılabilir. Böylelikle çocuk sakinleşince tekrar grubun içine alınabilir (Sevinç, 2004; s. 150).

Ahlak Gelişimine Oyunun Katkısı

Çocuğun ahlak değerinin gelişmesinde oyunun büyük bir rolü vardır. Çocuk hem okul ve hem de ev çevresinde doğruyu ve yanlışı görür. Ancak oyun ortamında bu tür kurallara uymanın zorunluluğunu anlar. Çocuk oyunları Piaget’ ye göre son derece sosyal kuruluşlardandır. Örneğin, bilye oyunu karmaşık bir sisteme sahiptir. Çocuk çer-çöp diyerek yanmaktan kurtulur. Ahlak kuralları yetişkinler tarafından öğretilirken en basit oyun kuralları çocuklar tarafından bulunur ve bu kurallar kuşaktan kuşağa geçirilir (Yavuzer, 1982; s. 66).

Bilişsel Dil Gelişimine Oyunun Katkısı

Gerçek yaşam senaryoları ile çocuklara okur yazarlık deneyimi kazandıran oyun, çocuklara bunları çok farklı ortamlarda kullanma imkanı sağlayacaktır. Alış veriş, hastane, doktor ofisi, banka, restoran, reklamlar, cilanlar, levhalar, markalar, hesap makineleri, kasa fişleri vb. gibi.
Bu bağlamda ise oyunun kazandırdıkları şu şekildedir;
• Çok farklı ortamlarda okuma yazma deneyimleri çocuklara
tanınmalıdır. Böylelikle amaca yönelik, anlamlı yazı bilinci geliştirilebilir.
• Alış verişe çıkarken yapılacak bir liste restoranda yemek
ısmarlama, hastanede reçete yazma gibi etkinlikler çocukların bütünsel okuryazarlıklarını canlandırmalarını sağlar. Bu gibi etkinlikler dışarıdan empoze edilmediğinden oyun içinde yer alması ve işlevselliği son derece doğaldır.
• Çocuklar yazının nerelerde kullanıldığını kendi deneyimlerinin
elverdiği oranda karar verirler. Böylelikle öğrenme güçlü bir etkinlik haline dönüşmektedir.
• Çocuklar okuryazarlık deneyimlerinde kendi bilgi ve becerilerinden
hareket ederler. Bu tür okuma yazma faaliyetleri çalışma kitaplarından kopya edilen çizgi ya da çalışmalarından farklılık gösterir.
• Çocuklar okuma yazma kavramlarını kullanırken diğer çocuklarla da
işbirliğine girer, oyun içinde grup üyelerinden birinin bu oyundaki bilgi ve becerileri diğer çocukları da etkilemekte ve diğer grup üyeleri tarafından benimsenmekte ve desteklenmektedir (Sevinç, 2004; ss. 131-132).

Bedensel Gelişime Oyunun Katkısı

Okulöncesi çocuğunun temel etkinliği olmasından dolayı, çocuğun gelişimi için oyun göz önünde tutulması gereken en temel olgudur. Bedensel gelişimini, hareket ve davranış olgunluğunu oyun içinde kazanır. Kendi yapabilirliklerinin ve yeteneklerinin farkına varır. Oyunla çocuk enerjisini kullanabilir, gücünü yönlendirebilir, dikkatini bir konu üzerinde toplayabilir, eşyaya egemen olabilir ve onu kullanabilir (Altınköprü, 1999; s. 56).
Aktif oyun çocuğun kas sistemini geliştirir ve aynı zamanda çocukta biriken enerjinin dışarı atılmasını sağlar. Dışarı atılan bu enerji nörotik, içe dönük ve alıngan bir yapı oluşturmasına sebep olabilir (Yavuzer, 1982; s. 64).
Çocukta hareket olgunluğu ve bedensel becerilerin gelişimini sağlayan oyunlar arsında çember çevirmek, paten kaymak, bisiklete binmek, topaç çevirmek, ip atlamak gibi oyunlar sayılabilir (Altınköprü, 1999; s. 50)
Uygun ortam ve elverişli koşullarda olun oynanması sağlandığında ise çocukta bir takım olgular gözlenmektedir. Bu olgular ise şu şekildedir;
• Çocuk bir şeyler oluşturup onu tamamlamaktan büyük sevinç duyar.
Oyun çocuğa özgüven kazandırır.
• Çocukta bir şeyler oluşturmak, etkin bir düşünce ve düş akışına
sahip olmasına neden olur. Bunun bir kanıtı olarak çocuğun oyundan kopmaması, açlık ve susuzluğunu bile oyun içinde unutması gösterilebilir.
• Çocuğun maddeyle olan ilişkileri, yetişkinlerle olan ilişkilerini de
kurar ve geliştirir. Sembolik ve düşsel alanda, çocuğun gerçekler dünyasıyla ilk bağlantıları gerçekleşir.
• Oyun araçlarından yeni bir şeyler oluşturarak varlığının madde
üzerindeki etkinliğini de görün çocuk böylece kendi yeteneğinin, gücünün bilincine vararak bir şeyler ortaya koymanın sevincini yaşar.
• Çocuğun düşünce ve düş gücünün uyarılmasında sembolik ve
yaratıcı çalışmaların etkisi büyüktür. Bu çalışmalarla çocuk çevresindeki nesnelerin özelliklerini ve dış dünyanın olgularını tanır.
• Çocuğun araç ve gereçlerle kurduğu deneyimlerle iş olgunluğuna
ulaşır. Gelecek yıllar için ilk çıraklığını oyun içinde gerçekleştirir. Böylece bir işe başlamayı, sürdürmeyi tamamlamayı öğrenir (Altınköprü, 1999; s. 71).


OYUNCAK SEÇİMİ


Oyuncak, çocuğun gelişimi oyunca hareketlerine düzen getiren, onun zihinsel, bedensel, psiko-sosyal gelişimlerine yardımcı olan, hayal gücü ve yaratıcı yeteneklerini geliştiren oyun malzemeleridir. Artık ürünler kapsamında yer alan boş kibrit kutusu, makara gibi nesneler ile doğal oyun malzemelerinden olan su, kum, kil vb. de oyuncak kapsamındadır.
Oyuncaklar çocuğun doğal yeteneklerini geliştiren ve böylece eğitimsel bir işlevinde yerine getirilmesine de yardımcı olan oyun malzemeleridir. Aynı zamanda çocukta seçme ve değerlendirme duygusunu da geliştirir ve böylelikle çocuğun beceri kazanmasını ve kendi başına karar vermesini sağlar.
Bireyin toplum ve çevreyle olan ilişkilerini düzenleyen bir araçtır. Ayrıca çocukların çeşitli renk, boyut ve şekil, sayısal ve yazımsal kavramlardan haberdar olmalarını da sağlar. Farklı yaş ve zihin düzeyindeki tüm çocuklar için oyuncaklar, gelişimin her kesimini uyarmak açısından önemlidir (Yavuzer, 2002; s. 174).
Çocuklar gelişim düzeylerine göre etkinliklerde bulunurlar ve belirli malzemelerle oynamaktan hoşlanırlar. Çocuğun yaşının, cinsiyetinin, tipinin ve kişiliğinin ise bütün bunların belirlenmesinde etkisi büyüktür. Örneğin: Kız veya erkek bir iki yaşlarındaki tüm çocuklar, yapılandırma etkinliklerinden ve bunda kullanabilecekleri malzemelerden hoşlanmaktadırlar. Ancak dördüncü yaştan itibaren yalnızca erkek çocukları yapılandırma malzemelerinden hoşlanırken kız çocuklarının ilgileri ise başka etkinliklere ve gereçlere kayar (Altınköprü, 1999; s. 67).
Çocuk başlangıçta ses, şekil ve renklere duyarlı olduğu için; İlk aylarda çocuklar görsel ve işitsel duyulara yönelik oyuncaklara ilgi duyar. 0–18 aylık çocukların oyuncaklarını seçerken kırılmayan, yumuşak, emniyetli ve yıkanılabilir cinsten olmalarına dikkat edilmelidir.
Onsekizinci aydan itibaren ise keşif ve icat evreleri önemli yer tutmaktadır. Bundan dolayı çocukların en büyük haz duydukları oyunlar farklı boyutlardaki blokları inşa etmek ve çevrelerinde çeşitli oyuncakları birleştirerek şekil oluşturmaktır. Bu dönemde çocuklar yürüyebildikleri için ilgi alanlarını, birlikte hareket edebilecekleri oyuncaklar oluşturmaktadır; itilebilen ve çekilebilen oyuncaklar (Otomobil, tekerlekli havyan, traktör vb.), bebek ve yumuşak tüylü hayvanlar gibi. Okulöncesi dönemde çocuğun düşünme ve toplumsal yaşamı sembolize etmesi açısından uyaran hayal gücü oyuncakları önemli bir yer tutar. Örneğin bebek, kamyon, tren, araba vb. gibi ayrı parçalardan oluşan tekerlekli oyuncaklar (Yavuzer, 2001; s.182 ).
Oyun materyallerine ilişkin yapılan çeşitli sınıflandırmalara göre, oyun materyalleri beş ana grupta toplanmaktadır:
Birinci grup oyuncaklar, çocuğun dış dünyasını tanıması ve deneyim kazanmasına yardımcı olur. Bunun sağlanması için çocuğa ulaşabildiği tüm objeleri yakalama ve keşfetme imkânı sağlanmalıdır. Su, kum, toprak, çamur ve boyalar bunların en önemlileridir.
İkinci grup oyuncakların içerisinde çamur, boya ve tebeşir gibi çocuğun yaratıcı yeteneğini ve kendi kendine yönetebilme isteğini uyaran materyaller bulunmaktadır.
Üçüncü grup oyuncaklar; bebek, bebek elbiseleri ve hayvanlar gibi çocuğun hayal dünyasını uyaran materyallerdir.
Dördüncü grup oyuncaklar, fırça, süpürge, küçük ev eşyaları gibi çocuğun yetişkin beceriler kazanmasına yardımcı olan model oyuncaklarıdır.
Oyuncakların beşinci grubunda ise çocuğun bedensel ve zihinsel yeteneklerinin gelişimine yardımcı olan jimnastik aletleri ile inşa oyuncakları yer almaktadır (Yavuzer, 2001;s. 181).
Ülkemizde oyuncak seçimine ilişkin üç ayrı ankette araştırma yapılmıştır. Bu çalışmada; üç farklı çevreden 270 çocuk, 240’ ı ana- babayla, 50 eczacı ve oyuncakçı olmak üzere toplam 562 denekle çalışılmıştır. Elde edilen bilgiler ise şu şekildedir:
• Cinsiyet faktörü oyuncak seçiminde önemli yer tutar. Kız
çocukları için bebek, model oyuncaklar, yapı-inşa oyuncakları seçilirken; erkek çocuklar için tekerlekli oyuncaklar, pilli ve uzaktan kumandalı oyuncaklar, top, oyuncak siyahlar, yapı-inşa oyuncakları tercih edilir.
• Kırmızı, sarı, yeşil ve mavi renkler çocuklar tarafından tercih
edilen temel renklerdir.
• 4–6 yaş arası çocuklar en çok oyuncak satın alınan gruptur.
• Anne ve babalar çocuklarına oyuncak satın alırken cinseiyet
farkı gözetmemektedir.
• Oyuncak seçimini en önemli etkeni anne babaya göre
oyuncağın yaş ve zihin gücüne uygun olmasıyla, ihtiyacına cevap vermesi, oyuncakçıya göre harekettir.
• Oyuncakçılara göre oyuncak yılbaşlarında, anne babalara
göreyse gerektiği zaman satın alınmaktadır.
• Maddi durumu iyi olduğunda ithal oyuncak tercih edilmektedir
bunun sebebi daha sağlam güvenceli olmaları ve çocuğun bedensel, zihinsel, sosyal gelişimine daha çok yardımcı olmalarıdır.
• Anne babaların çoğunluğu çocuklarıyla oyun oynamaya zaman
ayırmaktadır. Oyun ve oyuncağın önemini takdir etmektedirler.
• Oyuncak seçiminde çocuğun etkisi görülmekte çocuğun isteği
gerçekleştirilmektedir.
• Çocukların en çok beğendiği ses bebek sesidir.
• Oyuncak seçiminde TV programlarından etkilenilmektedir.
• Çocuklar harçlıklarından para biriktirerek iyi bir oyuncak alma
eğilimindedir (Yavuzer, 2002; ss. 175-176).


YAŞLARA GÖRE ÇOCUĞUN OYUNUNDA GÖRÜLEN DEĞİŞMELER


İklimin, kültürün, cinsiyetin ve yaşın oyunların oluşumunda büyük etkisi vardır. İnsan gelişimine bağlı olarak oyun biçimleri farklılaşır. 2- 3 aylık bebeğin oyunu çevresindekilere bakmak ve yakınındaki objeleri yakalamaktır. Daha sonra çocuğun el kol kontrolü artar. Çevresindeki nesneleri yakalayıp inceleyebilir. Bu dönemde çocuğun oyunları keşif niteliğindedir. Çocuğun başlangıçta ki oyunları serbest ve kendiliğindendir, çevrelerindeki oyuncakları, objeleri çekerek ve çarparak onları keşfetmeye çalışır (Yavuzer, 2002; s. 171).
2 yaşından itibaren çocuklar çevrelerindeki kültürü yansıtan, günlük yaşamlarını yansıtan dramatik oyunlarla ilgilenirler. Böyle oyunlarda, bebeklerle konuşma gibi kişiselleştirme, boş bardaktan su içme gibi objeleri kullanma ve evcilik gibi oyunlar dikkat çeker. Zamanla konular, doktorculuk, polisçilik, bakkalcılık, kovboyculuk gibi kişi ya da hayvanları taklit biçiminde farklılaşır (Yavuzer, 2002; s. 172).
4- 6 yaşlarında erkek çocuklar, izledikleri savaş serüvenlerini grup oyunlarına yansıtır, kız çocukları ise bebeklerine farklı elbiseler giydirerek küçük sembolik evlerini eşyalarla süslerler. Bebeğini giydiren, besleyen, sallayan bir çocuk annesini taklit etmekte onu kendisiyle özdeşleştirmektedir (Yavuzer, 2002; s. 172).
Oyun ele alındığında çocuğun gelişimine paralel olarak bir evrim görülür. Bu gelişim kısaca şu şekilde özetlenebilir:
Tek başına Oyun: Başlangıç için çocuklara mümkün olan tek oyundur. Çocuklar arkadaşlarıyla birlikte oynamazlar. Çevrelerindeki oyun malzemeleri ve objelerle baş başa kalmayı tercih ederler.
Başka Bir Oyunu İzleme: Tek başına bir oyunu izleyen oyun biçimidir. Bu türde çocuk, diğer çocukların oyunlarını sözlü bir iletişim kurmadan takip eder.
Paralel Oyun: Çocuklar aynı oyun malzemelerini kullanarak yan yana oynarlar, fakat oyun faaliyetlerini tek başına sürdürürler.
Birlikte Oynana Oyun: Çocuklar oyuncak alış verişinde bulunurlar ve aynı zamanda zaman zaman birbirlerinin düşüncelerinden yararlanırlar. Böylece birbirlerinin hareketlerini de izleyebilirler.
İş Birliğine Dayanan Kurallı Oyun: Bu oyunda temel amaç, topluca organize olarak, belirli bir sonuca ulaşmaktır. Çocuk istop, yakantop gibi oyunlarda kurallara uymayı öğrenerek, gelecekte toplum ve ahlak kurallarına daha kolaylıkla uyabilecek bir birey olabilir (Yavuzer, 2002; ss. 172-173).
Oyun okul öncesi çocuklar için tek uğraşıdır. Ancak gelişim düzeyine göre, çocuk büyüdükçe şekil değiştirerek devam eder. Bundan dolayı da okulu oyun çağının sonu olarak görmemek gerekmektedir. Okula başlamak oyun gereksinimlerini sona erdirmez. İlkokul çocuğuna oyunu yasaklamak, onu oyundan alı koymak yanlış bir davranıştır. İlkokul birinci sınıfa giden bir çocuğu beş saat süreyle okul sıralarında kımıldamadan oturtmak kötü bir eğitimdir. Bu yöntem çocuğu öğrenmeden soğutmaktadır. Bunun yerine oyunu öğrenmeye bir araç, bir yardımcı yapmak gerekmektedir. Bir çocuk oyun ihtiyacını karşılayamazsa, o çocuk okuldaki öğretime de hazır değildir (Yörükoğlu, 1988; s. 50).

ÇOCUKLAR İÇİN YARARLI OYUNLAR

SU: Çocuklar için eğitici bir oyun aracıdır. Çocukların olumlu bir şekilde uyarılmasını ve dokunma duygusunun geliştirilmesini sağlar. Saldırgan çocuklar suyun sayesinde sakinleşir. Bunların yanı sıra dikkat eksikliği olan çocukların dikkatini toplayıp bir konu üzerinde yoğunlaşmasına yardımcı olur. Suyla oynanan oyunlarda bir sınır bulunmaz. Su çocuğa özgür bir ortam sağlar, her şekle girebildiği için çocuğun kas becerilerini geliştirmesine yardımcı olur (Elemek, 2005; s. 9).
Su eğitimsel değeri büyük olan bir oyun materyalidir. Çocuğa büyük bir zevk vermekle birlikte dokunma duyusunun da gelişimini sağlamaktadır. Su sayesinde utangaç çocuk uyarılır, saldırgan çocuk ise sakinleşir, deneyim ve keşif olanaklarına ulaşır. Aynı zamanda çocuğun dikkatini bir konu üzerinde uzun süre toplamasını yardımcı olur.
İki yaşından itibaren bütün yaşlardaki çocuklar için su ve kum temel oyun materyalleridir. Çocuğun fiziksel gelişiminin yanı sıra zihinsel gelişimine de katkıda bulunmak için açık hava da oynanan kum ve suyun yanında, kum havuzu ya da su dolu bir leğende oyun oynama olanağının çocuğa sağlanması da önemlidir (Yavuzer, 2001; s. 182).
KUM-KİL: Kil ve kum iki yaşından itibaren oynanacak temel oyunlardan biridir. Küçük kas gelişiminin desteklenmesinde kum ve kile şekil vermeye çalışmanın etkisi büyüktür. Çocuğun meydana getirdiği şekiller onun yaratıcılığın ve hayal dünyasını da ortaya koymaktadır. Farklı renge ve şekil kalıplarının bulunduğu oyun hamurları çocuğun ilgisini çekmektedir. Çocukların oynarken eğlence aşısından büyük tatmin sağladığı yerler parklardaki kum havuzlarıdır. Çocuğun sosyal becerilerinin geliştirilmesinde diğer çocuklarla kova, kürek paylaşımının ve ortaklaşa yapılan ürünlerin etkisi büyüktür.
EVCİLİK: Bütün oyunlar içerisinde yer alan en eski oyunlardan birisi de evciliktir. Kız çocukları tarafından daha fazla tercih edilmektedir. Oyunda yapılan konuşmalar ve oyunda üstlenilen roller günlük hayatın bir benzeridir. Anne baba rolüne giren çocuk kendi ebeveynlerinin hangi yönlerini model aldıklarını ortaya koyar ve seçtikleri roller kendi cinsiyetleriyle örtüşme göstermektedir. Evde kullanılan eşyalar oyuna katılarak oyunu daha da zenginleştirebilmektedir. Evcilikte yaratıcılığı ve iletişim becerilerini geliştiren bir yapıdadır.
KÖREBE: Popülerliğini koruyan, çocukların yer yön duygusunu geliştiren oyunlardan birisidir. Çocuk gözleri kapalıyken hareket etmeye çalışır ve böylece etrafına güvenmeyi öğrenir.
HALKA OYUNLARI: Anaokullarında ve ilkokulun birkaç senesinde oynanan oyunlardandır. Kutu kutu pense, yağ satarım bal satarım, vb. çocukların el ele tutuşarak oynadıkları grup oyunlarıdır. Halka şeklinde bir araya gelen çocuklar oyuna uygun bir şarkıyı birlikte söylerler. Sosyal beceri gelişimi ve sosyalleşme açısından faydalı olan oyunlardır.
SAKLAMBAÇ: Yer yön duygusunun geliştirilmesine yardımcı olan bir oyundur. Ebe olanlar arkadaşlarını bulmaya çalışmaktadır. Saklanan çocuklar ise doğru zamanı bekleyerek ortaya çıkarlar ve böylece sabırlı olmayı öğrenirler (Elemek, 2005; ss. 9-10).

ÇOCUKLAR İÇİN YARARLI OYUNCAKLAR

Yumuşak (peluş) oyuncaklar: Bebekler yumuşak bir oyuncak ayıyla yattıklarında kendilerini güvende hissederler ve belkide konuşmaya başladıklarında ilk sohbetlerini peluş ayılarıyla yapabilir, onlarla arkadaş olabilir. Bu oyuncaklar çocuğun konuşabileceği, güvenebileceği bir oyun arkadaşı olduğu gibi çocukların iletişim ve dil becerilerinin gelişiminde de yardımcı olabilir (Yavuzer, 2001; s. 237).
Çıngırak: Bebeklerin sahip olduğu ilk sesli oyuncağıdır. Bebekler çıngırağın çıkardığı sese büyük ilgi duyarlar. Bebeğinin dikkatini çekmek isteyen anne çıngırakları kullanır. Bebekler çıngırağa uzanarak onu yakalamaya çalışır ve böylece el göz koordinasyonunun gelişim sağlanır. Bütün bunların yanı sıra çocuk çıngırağı salladığında sesin çıktığını öğrenir ve bu da çocuğun neden sonuç ilişkilerini kavramasına yardımcı olur (Elemek, 2005; s. 11).
Çıngıraklar çeşitli boyutlardadır. Çıngırak seçimine taşıması kolay yeteri derecede gürültülü hareketli bölümleri olan ve bebeğin dişlediği ve ısırdığında rahat etmesine olanak sağlayan çıngıraklar tercih edilmelidir (Yavuzer, 2001; s. 236).
Legolar: Her çocuğun oynaması gereken yaratıcılığı geliştiren küçük parçalı önemli oyuncaklar arasında yer almaktadır. Parçaların büyüklükleri çocukların yaş gruplarına göre değişir. Çocuklar lego parçalarını bir araya getirerek diledikleri her şeyi yapabilirler. Böylece hayal gücünün gelişimi ve ince motor kas gelişimi desteklenir. Çocukların ilgisini farklı renk ve büyüklüklerdeki legolar çeker. Aileler lego alırken sağlam ve kolay bir araya getirilebilir olmasına dikkat etmelidirler.
Telefon: Oyuncak telefonların düğmelerine basmak ilk zamanlar çocukların ilgisini çekmektedir. Konuşma becerileri geliştiğinde ise telefon daha zevkli bir oyun aracına dönüşmektedir. Telefonla konuşuyormuş veya karşı tarafı dinliyormuş gibi yapan çocuğun iletişim becerileri gelişmektedir. Bu açıdan telefon önemli bir oyuncaktır. Aynı zamanda evcilik gibi temsili oyunlarda da kullanılabilmektedir. Gerçek hayatta duyduğu telefon konuşmalarını oyunlarında taklit edebilmektedir.
Top: Hemen her yaşta oynanabilen oyuncaklardan birisidir. Bebeklerin tutma yakalama ve atma becerilerinin gelişiminde etkilidir. Farklı boyutlardaki toplar çocukların farklı motor becerilerini geliştirir. Örneğin elde tutulabilen küçük toplar ince motor kas gelişimine ayakla vurulabilen daha büyük toplar ise kaba motor kas gelişimini sağlar. Top grup oyunlarında kullanılarak çocukların sıra alma becerisini edinmelerini, diğer çocuklarla ilişki kurmalarını ve iş birliği yapmalarını sağlar.
Oyuncak bebek: Daha çok kız çocuklarının ve temsili oyunların vazgeçilmezidir. Bir anne edasıyla bebeklerine yaklaşmaktadırlar. Zaman zaman bebekleriyle konuşur ve onları da konuştururlar, kıyafetlerini giydirir yemeklerini yedirir ve onları uyuturlar. Çocukların konuşma ve iletişim becerilerinin geliştirilmesinde büyük yararları vardır. Bunun yanı sıra çocuğun bebeğiyle oynama tarzından duygularını nasıl ifade ettiği, sevgi ve ilgisini nasıl gösterdiği anlaşılabilmektedir.
Yap-boz: Hemen her yaşta oynanılabilecek bir oyundur. Parça sayıları ve büyüklükleri çocukların yaş ve gelişim düzeylerine göre değişir. Görsel becerilerinin geliştirilmesinde etkilidir. Çocuklar beyninde bazı planlamalar yaparak parçaları birleştirir. Parça bütün ilişkisini kurmayı öğrenir ve problem çözme becerileri gelişir. Çocuk için ilk zamanlar az ve küçük parçalı yap bozlar seçilmelidir. Yap bozla aynı işlevi gören ahşap tak çıkar oyuncakları da vardır. Çocukların geometrik şekilleri öğrenmesinde bu oyuncakların önemi büyüktür. Böylece çocuk şekilleri birbirinden ayırt edebilmektedir.
Kutu oyunları: ilkokul dönemlerinden itibaren çocukların oynayabilecekleri eğlenceli oyunlardır. En az iki kişiyle oynanmaktadır ve hem arkadaşlarıyla hem de ailesiyle oynayabilmektedir. Böylece çocuğun sosyal ilişkileri gelişmekte ve iş birliği yapması için imkan sağlanmaktadır. Aileyle oynandığında aile içi paylaşımı artırır, eğlenceli vakit geçirmeyi sağlar. Monoply, kelime yaratma oyunu, miras kapmaca, tabu vb. gibi farklı türleri vardır. Çocuğun paranın değerini anlamasında oyuncak para ile oynananlar büyük yardımcıdır. Plan yapma ve problem çözme becerisinin gelişmesinde ise strateji içerikli oyunlar büyük öneme sahiptir. Kutu oyunlarının uzun süre oynanabilmesinden dolayı çocuğun uzun süreli tatminini sağlamaktadır.
Bisiklet: çocukların sahip olmayı istedikleri oyuncaklardan birisidir. Çocuklara hareket etme özgürlüğü tanıyarak yeni yerler keşfedebilmesini ve yeni deneyimler yaşamasını sağlar. Dengeyi ve bedenin koordinasyonunu geliştirir ve kaba motor kas gelişimini sağlar (Elemek, 2005; s. 11-12).
ELEKTRONİK OYUNCAKLAR


Çocukların elektronik oyuncaklara olan ilgisi son yıllarda hızla artmakta olduğu ve tehlikeli boyutlara yayıldığı dikkati çekmektedir. Çocuğun dar bir mekânda sıkışıp kalmasına neden olan bireysel bir oyundur. Çocuk, benzeri oyunları çocukluğunun ilk yıllarında aşmış ve ortaklaşa oyun oynama dönemine girmiştir. Elektronik oyuncaklar, çocukların sosyal gelişimini olumsuz olarak etkiler, çocuğu arkadaşlarından uzaklaştırır.
Bazı zihinsel zihinsel işlevlerin gelişiminde yararı bulunmaktadır; dikkat, algı, el- göz koordinasyonu ve muhakeme gibi. Buna karşı elektronik oyuncaklar çocuğun gerçek anlamda oyun oynamasını engellemekte ve sosyalleşmesini olumsuz olarak etkilemektedir (Yavuzer, 2002; s. 176).


BİLGİSAYAR OYUNLARI


Televizyonla pek çok açıdan benzerlik gösteren bu yeni model çocuklar tarafından oldukça sevilmektedir. Televizyon dizilerinin özelliklerine benzeyen özellikleri içeren pek çok bilgisayar oyunu vardır; hızlı, sesli, çeşitli ve rengârenk görüntüler. Pek çok oyunun içeriği yapıcı bir yön taşımamakla birlikte sadece agresifliği içermektedir. Yaklaşık olarak hepsi aynı konuyu kapsamakta, sadece hız bakımından değişiklikler göstermektedir (Tiefze, 2001; s. 237).
Bilgisayar oyunlarına olan ilgi hızla artmaktadır ve bu durumun giderek tehlikeli boyutlara ulaştığı dikkati çekmektedir. Bilgisayar oyunları bireysel bir oyundur ve çocukları dar bir mekana sıkıştırmaktadır.Bilgisayar oyunlarındaki benzeri oyunlar çocukluğun ilk yallarında aşılmıştır.Çocuk kolektif oyun oynama dönemine girmiştir.Böylece çocuk arkadaşlarından uzaklaşmakta sosyal gelişimi olumsuz yönden etkilenmektedir ve bunun yanı sıra bilgisayar oyunları çocuğun yaratıcılık yeteneğinin gelişimini engellemektedir. El göz koordinasyonu, dikkat, muhakeme ve algı gibi bazı zihinsel işlevlerin gelişiminde faydalı olmasına rağmen çocuğun gerçek anlamdaki oyun faaliyetini ve sosyal gelişimini olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Bütün bu olumsuzluklarının yanında çocuğun hayal gücünü geliştiren ve zihinsel gelişimini olumlu yönde etkileyen uyarıcı ve eğitici bir işlevi bulunmaktadır. Bundan dolayı çocukların bu etkinliklerden yararlanmaları için bilgisayar oyunlarıyla süreli ve sınırlı meşgul olmaları gerekmektedir. İlköğretim yıllarında bu süre günde bir saati geçmeyecek şekilde ayarlanmalıdır (Yavuzer, 2002; ss. 183-184).
Çocukları gerçek yaşamdan uzaklaştıran ve sanal alemde uyumalarını sağlayan bir çağ yaşanıyor son yıllarda. Toprakla, böcekle, çiçekle, kumla oynamasını bilmeyen bu çocuklar bilgisayarlarında şehirler kuruyor, dünyalar kurtarıyor. Kendi başlarına kaldıklarında ya da arkadaşları ile hemen sıkılan vakit geçiremeyen mutluluğu sadece bilgisayarının başında hisseden gerçeklikten uzak sanal çocuklar yetiştiriyoruz. Tam anlamıyla sanal, bilgisayarından bir afyon gibi yaşam enerjisi alan çocuklar. Büyüdüklerinde ise gerçek hayatla yüzleşmek zorunda kaldıklarında asosyal ya da sosyal fobik ya da antisosyal yani toplum karşısında başaramayan, kendini gösteremeyen ve bu yüzdende sanal kalmaya mahkum çocuklar bunlar. Bazense bilgisayar oyunları ile topluma karşı kuralları karıştıran toplumun karşısında, tıpkı bir bilgisayar gibi yaşamı ve etraflarını yeni baştan silip yükleyebileceklerini zanneden insanlar yetiştiriyoruz. Lütfen bu sanal çocuklara dikkat edelim (Güveli, M. 2005; s. 19).


ANAOKULLARI VE ÇOCUK


Okul öncesi dönemde çocukların oyun ve oyun arkadaşlarına olan ihtiyaçları anaokullarına olan ilgiyi artırmaktadır (Açıkalın, Summak ve Summak, 2003; s. 142).
3- 6 yaş arası çocukların oyuna olan ihtiyaçlarını en iyi karşılayan ortam anaokullarıdır. Oyun alanlarının azlığı, çalışan annelerin çoğalması, kent yaşamının sıkışıklığı anaokullarına duyulan önemi artırmaktadır (Yörükoğlu, 1988; s. 51).
Anaokullarıyla çocuklar okula hazırlanmakta ve bu durumda bu kurumların önemini daha da artırmaktadır. Anaokullarının toplumsal işlevleri büyüktür, çocukları eğiten ve biçimlendiren, eğitim kurumlarıdır, sadece çocukları barındıran yerler değildir (Yavuzer, 1982; s. 71).
İyi bir anaokulunda çocuk en uygun oyun ortamını bulur. Çocuk evde bulamadığı pek çok imkana, bu kurumlarda sahip olur. Çocuk ikili, üçlü ve toplu oyunların içine girebilir, Akranlarıyla oynayıp sosyal sosyal ilişkiye girer. Paylaşımı, kendi hakkını korurken başkasının hakkını da korumayı, işbirliği yapmayı öğrenir. Çocuk karşılıklı anlaşmanın ve kendini savunmanın zorluğunu görür. Bencillikten uzaklaşır. Anne babasından ayrı kalmaya başlar. Bu duruma alışır ve kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeye başlar (Yörükoğlu, 1988; s. 51).
Çocuk kurallarla birlikte özgürlük alanını genişletir, bu özgürlük evlerinde ki özgürlükten farklı olarak daha çok sorumluluk gerektirmektedir.
Anaokullarında çocuğun düşüncelerine uygun olarak renk, sayı ve kavramlar somutlaştırmak gerekir. Su, kum oyunu, ritmik jimnastik, bloklarla oynama, parmak boyama ve resim faaliyeti önde gelen oyun dizileri arasındadır. Çocukların en çok sevdikleri oyun köşeleri ise doktorculuk, bebekçilik, bakkalcılık ve dramatik oyun köşeleridir. En iyi ve örgütlü oyun ortamını çocuk anaokullarında bulabilir (Yavuzer, 2002; ss. 180-181).


OYUNLA PSİKOLOJİK DANIŞMA


Oyun çocuğu izleyen gözlemciye çocuk hakkında bilgi verir. Çocuğun zihin, kişilik ve yakın çevre özellikleri hakkında kişiyi bilgi sahibi eder. Bunun yanı sırada eğitsel tedavi işlemini sürdürür. Oyun içinde çocuk toplumu ve ailesini yaşar, yaşatır. Bebeğine zorla yemek yedirirken aslında kendisine zorla yemek yediren annesinin, olumsuz tutumunu bebeğine uygular ve böylece rahatlamaya çalışır (Yavuzer, 2003; ss. 152-153).
Terapinin önemli bir etkisi oyunda bireyin başarısızlık ve reddedilmeden korkmadan kendini kendisiyle karşılaştırmasıdır (Tiefze, 2001; s. 215).
Sözel iletişimin dışında, çocukların duygusal sorunlarının tedavisinde, oyun duygu ve düşüncelerine ifade etmesine olanak sağlayan bir ortam oluşturur. Bunun yanında sözel olmayan bir iletişim aracı olarak büyük önemi vardır. Oyun terapisi çocukla oyun ortamı içinde etkileşimde bulunmak olarak ifade edilebilir. Oyun terapisi çocuk terapistleri tarafından tercih edilen bir yaklaşımdır. Oyun tedavisi bir uzman ile çocuğun oyun ortamında etkileşimde bulunduğu bir süreçtir. Bu sürecin amacı ise çocuğun çeşitli duygusal sorunlarla baş edebilme gücünü kazanmasıdır (Özgüven, 2005; ss. 166-167).
Oyun terapisinde uyulması gereken bir takım kurallar vardır. Bunlar; çocuğun terapiste ve kendisine zarar verecek davranışlardan kaçınması, oyun bittikten sonra oyuncakları toplaması, evlerine oyun odasından materyal götürmemesi, materyallere zarar vermemesi ve belirlenen süreye uymasıdır.
Tedavi sırasında çocuğun özgürlüğünü ve gelişimini engellemeyecek şekilde kurallar belirlenmelidir. Her çocuğun kendine özgü bir varlık olduğu dikkate alınmalı ve çocuğa farklı olabilecek bir esneklik tanınmamalıdır (Özgüven, 2005; ss. 170-171).
Oyunla terapi uygulamaları bireysel ve grup terapileri şeklinde yapılmaktadır. Oyunla bireysel psikolojik danışma sürecinde birkaç oturum hazırlık, genel bilgilerin toplanması ve aile, çocuk ve sorunu tanımaya ayrılmaktadır. Önce aile ve daha sonrada çocukla ilişkiler yer almaktadır. Oyunla bireysel psikolojik danışma sürecinde şu aşamalar gerçekleşmektedir;
Teşhise Yönelik Hazırlık Aşaması: Bu aşamada psikolojik danışman çocuğu tanıma ve problemine teşhise yönelik olarak çocukla sözel olarak görüşmenin yanı sıra, resim çizdirme ve buna ilişkin hikayeler anlatma, çocuklar için düzenlenmiş adam çizme, resim yorumlama gibi testler uygulayarak ön inceleme yapmalı ve çocuğun ilişkilerini, algısal dünyasına ilişkin bilgilerini toplamalıdır (Özgüven, 2005; ss. 173-174).
Gözlem aşaması bu aşamada teşhise yönelik elde edilecek bilgilerinin bazıları şunlardır;
• Çocuk yaşına uygun oyun oynuyor mu? Zihinsel gelişim düzeyi,
yaratıcılık ve hayal gücü,
• İlgileri, yetenekleri ve diğerleriyle olan ilişkileri,
• Çevresini ve çevresindekileri algılaması, yaşananları
değerlendirmesi ve yorumlaması,
• Kendisini ve aile üyelerine değerlendirişi, bununla ilgili tutum,
davranış ve duyguları, sevgi, kızgınlık ve öfkeleri,
• Cinsel kimlik gelişimi, kız veya erkek rolünü ne derecede
gösterdiği,
• Davranışlarındaki saldırganlık, girişken veya çekingen olduğu
gibi özellikleri ve terapistle kurduğu ilişki,
• Korku, kaygı, gelecek beklentileri, istek, özlem, saplantı,
psikolojik bunalım ve çatışmaları.
Değerlendirme, Teşhis ve Planlama Aşaması: Bu aşamada terapist elde edilen bilgileri anne ve babayla paylaşır ve bir sonuç görüşmesi yapar. Bunun ışığında çocuğa yapılacak yardım için aile üyeleriyle birlikte bir yol tasarlanır ve konu ayrıntılarıyla görüşülür. Anne ve babaya doğrudan öğütler verilebilir fakat bundan kaçınılır, birlikte çözüm bulmaya önem verilir. Ailenin olumlu tutumları vurgulanarak ödüllendirilir, ebeveyni suçlamaktan kaçınılır. Problemin çözümüyle ilgili anne babanın işbirliği desteği sağlanarak aksayın yönler düzeltilir.
Terapi Aşaması: Hazırlanan plan doğrultusunda terapi yapılır sorunun yoğunluğuna göre süre belirlenir. Aile tedavi süreci içerisinde, paylaşılan sorumlulukların gidişini değerlendirmek için ara görüşmeleri, terapinin etkisini ve önlemlerin verdiği sonucu görmek için ise tedavi bitiminde izleme görüşmesine çağırılabilir. Tedavinin başında terapist aileyle mi, çocukla mı daha çok görüşeceğini belirtir, plana göre izlenecek konuları aileyle yürütür (Özgüven, 2005; ss. 174-175).
Oyunla grup terapisinde daha çok yapılandırılmış oyun tekniklerinden faydalanılır. Grup için birlikte yapılacak somut işler düzenlenir, yaptıkları bu işler esnasında çocuk gözlemlenir ve çocukta yaptıklarını ilişkilerini ve izlenimlerini sözel olarak anlatır.
Bu oturumlarla terapist çocukları izlemekte ve onların bireysel hareketlerini tanımakta ve ayırt etmektedir (Özgüven, 2005; 176).


AİLELERE ÖNERİLER


• Evlerde nasıl misafirlerin memnuniyetini düşünüyorsak
çocuklarımızın da memnuniyetini düşünmeli ve çocukların evde oynamaları için güvenli ve uygun mekanlar oluşturmalıyız misafir odaları ise misafirlere kalsın.
• Çocuklarınızla oyun oynayın ve sonlu oyunlu çocuklarınızın
kazanmasına izin verin. Böylece aranızdaki iletişimin kalitesi artar ve ömrünüz uzar. Nasıl olsa çocuklara karşı kaybetmeye her zaman mahkum değil miyiz ?
• Mevsiminde birlikte uçurtma yapıp, uçurmak gibi ev dışında
bütün ailenin birlikte katılabileceği fırsatlar oluşur. Unutmayın bir takımsınız.
• Çocuklar tek başına oynamak istiyorsa onları rahatsız etmeyin.
• Ev dışında çocuğunuzun arkadaşlarıyla oynamasına izin verin
fakat gözden uzaklaştırmayın. Kazalar meydana gelebilir.
• Çocukların oyuncak yapımına yardım edin.
• Çocukluğunuzda oynadığınız oyunları oynamayı çocuklarınıza
teklif edin, bu oyunları öğretin fakat bunları oynarken zorlamayın.
• Oyunun kurallarını belirleyin ve herkesin buna uymasını
sağlayın. Onların yaşı henüz hile yapmak için erken (Açıkalın, Sunmak ve Sunmak, 2003; s. 147).
Okulöncesi eğitimde ise öğretmenlerin çocuğun yaratıcılığını teşvik etmek için oyun ortamına dikkat etmesi gerekenler şunlardır;
• Çocukların ortaya koyduğu ürünleri ve anlattıklarının mantıksız
olduğunu düşünerek yargılayıp düzeltmeyin.
• Çocukların kendilerini özgür ve rahat hissedeceği ortamlar
hazırlayın.
• Yeterli zaman verin ve seçenekleri araştırmalarına,
kullanmalarına imkân verin.
• Çocuğun başlattığı oyunu nasıl oynaması gerektiği hakkında
direktifler verin.
• Çocukları dikkatle gözlemleyin ve gerekirse oyunu farklı bir
konuma getirmesini sağlayacak ipuçları verin.
• Çocuğun isteği üzerine oyuna katılın.
• Sosyo-dramatik oyun ve sanat etkinliklerinde kullanacakları
giyim, mutfak eşyaları, aksesuarlar, resim, kitap, kalem, boya, kağıt gibi fikirlerini, deneyimlerini, bilgilerini, duyularını ifade edecekleri materyalleri bulundurun.
• Çocukların başlattıkları etkinliklere destek olun.
• Özgür ve farklı bir biçimde çocukların materyalleri kullanmalarını
sağlayın.
• Oyunun kurallarını, sınırlarını, açıkça anlatın ve tutumunuzda
kesin ve tutarlı olun.
• Oyunun sonuna yaklaşırken çocukları uyarın ve oyunu
bitirmelerini sağlayın.
• Tutumlarınızda olumlu sakin ve anlayışlı olun.
• Çocuğun ortaya koyduğu becerileri beyniyle takdir edin.
• Oyun için çocukları cesaretlendirin.
• Yönlendirici olun fakat müdahale etmeyin.
• Çocuklar için uygun ortamlar hazırlayın ve ilgi alanlarına duyarlı
olun.
• Çocukların karşılıklı anlaşmaları için sosyal çalışma sürecinde
çözüm getirici ipuçları sunun (Sevinç, 2004; s. 127).







KAYNAKÇA

Açıkalın, A. ve arkadaşları (2003). Kundaktan Okula Çocuklarımız.
Ankara: Pegama Yayıncılık.
Altınköprü, T. (1999). Çocuğun Başarısı Nasıl Sağlanır. İstanbul: Hayat
Yayınları.
Cole, L. ve Morgan, J. B. ( 2001). Çocuk ve Gençlik Psikolojisi. (Çev. B. H.
Vassaf). Baskı. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Elemek, A. (2005). Popüler Psikiyatri. İstanbul: Pedam Yayınları, s, 27.
Eylül-Ekim 2005.
Özgüven, İ. (2005). Bireyi Tanıma Teknikleri. Ankara: PDREM Yayınları.
Sevinç, M (2004). Erken Çocukluk Gelişimi ve Eğitiminde Oyun. İstanbul:
Morpa Kültür Yayınları.
Tiefze, R. F. (2001). Aptal Çocuk Yoktur. (Çev. E. Özdemir.) İstanbul: Özgür Yayınları.
Yavuzer, H. (1982). Çocuk Psikolojisi I Duygusal ve Toplumsal Gelişim.
İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Yavuzer, H. (2001). Çocuk Psikolojisi. Baskı: 20. İstanbul: Remzi
Yayınları.
Yavuzer, H. (2001). Çocuğunuzun İlk Altı Yılı. Baskı: 13. İstanbul: Remzi,
Kitabevi
Yavuzer, H. (2002). Ana-Baba ve Çocuk. Baskı: 15.İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Yavuzer, H. (2003). Çocuk Eğitimi El Kitabı. Baskı: 16. İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Yörükoğlu, A. (1988). Çocuk Ruh Sağlığı. Ankara: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.






EK 1


YUMURTA SARISI GÜNEŞ

Kahvaltısını bitiren aile bireyleri, teker teker sofrayı terk ediyorlar. İşe, okula gitmek üzere herkes son hazırlıklarını yapıyor. İştahsızlığından sürekli yakındığınız, üç buçuk yaşındaki en küçük çocuğunuz hala sofrada. Ona bir süre daha sofrada kalması için müsaade ederseniz, fazladan birkaç lokma daha yiyeceği umuduyla ses çıkarmamayı yeğliyorsunuz.
Salondan çıkıp gidiyorsunuz, odadaki işlerinizin bir kısmını tamamlatıp geri döndüğünüzde, sizinki elindeki bıçakla sofradaki margarin yağı paketinin içine girmiş; orasından burasından kesiyor, parçaları götürüp tabağındaki parçaların üzerine yapıştırıyor. Aralara kızarmış ekmek dilimleri yerleştirerek bir tepe oluşturmaya çalışıyor. Pişmiş yumurtayı çok ince dilimler halinde eğik eğik keserek margarin ve ekmek dilimlerinin üzerine yerleştiriyor.Sinirlenmemek elde değil.
“Ne yapıyorsun? Bak her yeri kirletiyorsun.” “Hadi yiyeceksen adam gibi ye! Yoksa sofrayı toplayacağım.” O sizi hiç duymamış gibi elindeki yuvarlak kesilmiş yumurta sarısını, margarin ve ekmek tepesinin en üstüne yerleştirirken mırıldanıyor: “Tamam! Güneş şimdi dağın tepesinden doğuyor.”
Sonra siz, hırsla sofradakileri bir hızla topluyorsunuz ki.. Dağın tepesinden doğmakta olan “yumurta sarısı güneş” yuvarlanıp çöplerin arasına karışıyor. Zayıf bir karşı gelme girişimi, “Neden yıktın dağımı,doğan sarı güneşimi.”
“Ne dağı, ne güneşi? Saçmalama1 Haydi tuvalete, elini yüzünü yıka, pijamalarını çıkar, çıkıyoruz. ”O hızla yapmanız gereken en son işlere yöneliyorsunuz.Onun uzun süreden beri tuvalette kaldığını çok geç fark ediyorsunuz.İçinizden kendi kendinize, ”Hayret bu çocuk bu kadar zamandır ne yapar tuvalette?” diye düşünüyorsunuz ve “Haydi yavrum ne yapıyorsun bu kadar zamandır orada!” diye tuvalete doğru sesleniyorsunuz.Yarı aralık tuvalet kapısının ardından onun cılız sesi, size önemli bir olayı haber veriyor: ”Anne bir yılan kurbağayı yutuyor!” Hay Allah deli edecek bu çocuk beni. “Ne yılanı, ne kurbağası yavrum! Hayal mi görüyorsun sen? Haydi çık gel buraya geç kalıyoruz.” İtiraz etmeyen sakin bir ses: ”Gel gel bak nasıl yutuyor sen de gör.”
“Hani neredeymiş? Göster bakayım şu yılanı, kurbağayı!” diyerek hırsla banyoya dalıyorsunuz. Sizinki tuvalet kapağının üzerine oturmuş, size sakin ve ağır hareketlerle duvardaki fayansların lekelerinden oluşan bir kısım şekilleri gösteriyor. “Bak işte orada.”
Onu alıp giydiriyorsunuz ve günlük çalışmalarınız içinde yılanı, kurbağayı, tepesinden yumurta sarısı güneş doğan dağı unutuyorsunuz. Ya onu, çocuğunuzu? Sen anneciğim, gerçekte belki de geleceğin bir heykeltıraşını,bir şairini BENİ de unutuyorsun. Ama ben bunları hiç unutmayacağım (Açıkalın, Summak ve Summak, 2003; ss. 143- 144-145).

Hiç yorum yok: